Işığı Karanlığından Gelen Kitap: Model Evren

Kitabın elli ikinci ve elli dördüncü sayfaları arasında yer alan “Yıldız Tozu” başlıklı dokuzuncu bölüm beni derinden etkiledi.


Kendi deyişiyle “Cennet bahçelerinden düşenlerdenim bir de- Parçalanmış benliklerimin gölgesinde bir bireymiş gibi yaşıyorum” diyen Varlık Ergen, içindeki karanlıkları şiirsel bir dille sarsıcı bir şekilde aktarıyor Model Evren adlı ilk romanında. Kendine ait, varlikergen.com internet sitesinden yaptığı işler görülebilir, birçok öykü ve şiirine de ulaşılabilir. Yazarı daha yakından tanıyabilmek adına girdiğim sitede, vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacak kadar sürükleyici öykülerini, şiirlerini okumanın yanı sıra çeşitli seslendirmelerine de ulaşabilmenin ayrı bir haz verdiğini söyleyebilirim.

Model Evren’e gelecek olursak, Edebiyatist Yayınevi tarafından, 192 sayfa olarak yayımlanan bilim-kurgu romanı türündeki kitabı elimden bırakamayarak, soluksuz okudum. Kitabın kapak tasarımı daha farklı olabilirdi. Bölümlerin kısa tutulması sürükleyiciliğini arttırmışsa da biraz daha uzun tutulabilirdi diye düşünüyorum; bir de ilk sayfalarda yoğun kullanılmış olan kısaltmalar konsantrasyonumu bozar gibi olsa da çabuk alıştığımı söyleyebilirim.

Bilim-kurgu temalı olarak sınıflandırılmasına rağmen içinde barındırdığı karanlık şiirler, olay örgüsünde kullandığı tarihi ve dini olaylar, tabular, felsefi ve sosyolojik yaklaşımlarla birlikte değerlendirildiğinde bu etiketten daha kapsamlı ve zengin bir kitap olduğunu düşünüyorum. Özellikle bazı bölümlerde polisiye-gerilim tadını yoğun bir şekilde hissettim. Olaylar, yapay zekâya sahip robotların kurduğu konforlu ve cezbedici bir yerleşke ile günümüz dünyasının dünü ve yarınına ait zorlu bir serüvenin anlatıldığı iki farklı gelecek zamanda geçiyor. Özellikle Zaman Akış Ölçer fikri muazzam, kendi adıma gerçek olmasını dilerdim.

Kitabın genel konusuna yakından bakacak olursak yapay zekânın kendi evrimini geçirip, iradesine ket vurması üzerine kurulmuş kusursuz bir düzende süre giden “uyumlu” hayatlara odaklanıyoruz. Sistemin girdilerini reddeden ve merakının peşinden giden Lucas isimli bir asi yaratılıştan itibaren dünya gezegenine yaptığı dokunuşları ile bizleri tinsel ve evrimsel bir yolculuğa çıkartıyor. Bu sürecin bir kısmına doğrudan şahitlik ederken, bazı küçük ayrıntıları ise kıymetlisi Nora’yı uyandırma sohbetlerinde verdiği bilgilerden öğreniyoruz. Lucas ve Nora ana karakterlerinin haricinde Musk, Halil, Nevra, Evsiz, William ve Albyn gibi diğer karakterlerin gözleriyle de bakıyoruz uzak geçmişe ve insanın en karanlık acımasız yanına.

Okuyucu kendi bakış açısı, algıları ve bilgi dağarcığıyla okur her kitabı. Dolayısıyla herkes kendi sonuçlarını görür satır aralarında, detaylarda. Bu yolculuklar sırasında, “insanı” cehennemin çıplak tasviri olarak algıladım ben. Ve içimde kâh ruh kanaması, kâh öfke dalgaları şeklinde tezahür etti kitaptaki çoğu yer. Kitabın, “Doğunca ölüyoruz, ölünce doğacağız.” inancımı pekiştirdiğini söyleyebilirim. Derken, “Tanrı nedir veya kaç tanedir?” sorusu üzerinde düşünürken buldum kendimi ve bu soruya ait yanıtların ne kadar değişken olabileceğinin çok başarılı bir şekilde aktarıldığına şahit oldum.

Kitabın elli ikinci ve elli dördüncü sayfaları arasında yer alan “Yıldız Tozu” başlıklı dokuzuncu bölüm beni derinden etkiledi. Ruhuma tercüman oldu diyebilirim. Yazarın orada anlatmak istediğinden tamamen farklı olarak, ben kendi içimdeki evrenin sancılarını ve umutlarını hissettim her zerremde. On ikinci bölümde Nora’ya; “… Gördüğün şeyler seni korkutmuş olmalı, onlar senin endişe ettiğin birtakım olayların hayaliydi sadece. Korkularımızla yüzleşebilmeliyiz değil mi Nora? Korkma, artık gerçek bir insan oluyorsun!” derken farkında olmadan bana da rehberlik yaptı Lucas. (Sayfa 60)

Bizim “iyiliğimizi” düşünüp bizi koruyan ve her şeyi bizim yerimize yapan, otoriter ebeveyn ya da devlet, Musk karakteriyle hayat bulmuş gibi geldi bana. Beynimi karıncalandıran ve hep şüphe ettiğim muammanın Musk aracığıyla Lucas’a yöneltilen, “… Kendini ‘gerçek ve özgür’ mü sanıyorsun?” (Sayfa 168) şeklindeki sorusunun burada da karşıma çıkması irkiltti beni. Kitabın finaliyse bunu pekiştirdi.

Son olarak kitap içinde bir kitap bölümü var ki burada William ve Albyn aşkının ürünü olan ve Albyn’in önsözüyle başlayıp William’ın kaleminden çıkan karanlık şiirlerle karşılaşıyoruz.

Özge Ceyhan’ın yazısının tamamını okumak için tıklayın…