Metroda Gidiyoruz
Kanarya yine ötmeye başladı. Birden hatırlıyorum. Benim okumam gereken bir kitabım vardı. Metroda gidiyoruz...
Kanarya yine ötmeye başladı. Birden hatırlıyorum. Benim okumam gereken bir kitabım vardı. Metroda gidiyoruz...
Şehre bir yabancı gelmişti.
Mahalle büyüklerinin nasihati de fayda etmedi, hiç ama hiçbir şey kâr etmedi Fuat’a.
Geçen gün bu uşağı aynı geniş bahçeye girerken gördüm. Bu sefer ince burunlu, beyaz tüylü bir köpeğin ipini tutmuştu.
Sokaktan, yanlarında birer kadınla geçen insanlar bu gürültüye başlarını çevirip bakıyorlar, sonra gülüşerek yollarına gidiyorlardı.
Ressamlar, arkadaşlarının alayına uğramamak için bugün başlarından geçeni gizli tutmaya karar verdiler.
“Bu dünya böyledir işte, kimi adam öldürdüğü için katil diye anılır, kimi adı katile çıktı diye adam öldürür.”
Herkes, rüzgârdan, dalgalardan korunabilmek için aksi tarafa yığılıyor, bu yüzden gemi daha çok sancağa yatıyordu. Ortalık adamakıllı karanlıktı. Bir köşede kusan kadınlar, ağlayan çocuklar vardı....
Ben, imparatorluk sarayına bakan alandaki ayakkabı mağazasının sahibiyim. Henüz şafak sökerken, mağazayı açmadan, alana çıkan tüm sokakların başı silahlı adamlar tarafından kesiliyor; bizim askerlerimiz değil...
Avni Akbulut, oradaki bir iskemlenin üstüne dermansız bir halde oturmuş, alnından boncuk boncuk dökülen terleri siliyordu.
Aramızdaki yaş farkına rağmen, kız kardeşimle ben her zaman yakın olmuştuk. Beni görmek onu aşırı biçimde heyecanlandırmıştı ve bir süre başka hiçbir şey yapmayıp yalnızca...
Ne zaman bakanlığa girdi, onu işe kim yerleştirdi, bugün bunları kimse anımsamıyor. Birçok müdür, birçok memur değişti, onu hep aynı yazıcılıkta buldular. En sonra şuna inandılar...
Küçücük pembe ayakları soğuktan kavrulmuştu, ama duruma duygusal bir gözle bakmayı görev bildiler.
Zamanın en ünlü ressamlarının elinden çıkan taslaklar aylarca önce kendisine sunulmuş, o da sanatçıların gece gündüz uğraşıp tıpkısını yapmalarını, bir yandan da yapıtlarına uygun mücevherler...
"Acelesi olduğu için ne kimseye selam veriyor ne de yanı başından geçen süratli arabaları dikkate alıyordu."
Dallar çarpmış olmalıydı yüzüne. Çizik doluydu her tarafı. Ne yapmam gerekiyordu ağlamaktan başka?
"İnsan kendini bir kadına duyduğu aşk yüzünden öldürmez. Aşk bizi tüm çıplaklığımız, sefilliğimiz, düşkünlüğümüz ve hiçliğimizle açığa vurduğu için öldürür."
Dış kapıyı yavaş hareketlerle açıp adımını sokağa atarken yüzü de vücudu da gevşekti. Evlerinin kapısı sokağa açılıyordu. Ama evlerinde kapısı sokağa açılan evlerin neşesi yoktu.
Bir zamanlar, Floransa’da zengin bir soylunun yalancı bir aşçısı varmış.
Émile Zola’dan toplumsal ve ekonomik koşulların ölümü nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seren çarpıcı beş öykü. Aristokrat, burjuva, esnaf, köylü ve işçi ailelerinin bu süreci nasıl...