Teknoloji Polisiye Kurguları Değiştiriyor

2007’de Taksim’deki yılbaşı kutlamaları sırasında kalabalık içinde bir silah ateş aldı ve üniversite öğrencisi Adem Doğan başından vurularak öldü. Polisin katili yakalaması sadece 11 gün sürdü.


[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”2153″ title=”false”]

2007’de Taksim’deki yılbaşı kutlamaları sırasında kalabalık içinde bir silah ateş aldı ve üniversite öğrencisi Adem Doğan başından vurularak öldü. Polisin katili yakalaması sadece 11 gün sürdü.

http://www.milliyet.com.tr/pembenar/taksim-cinayetine-17-5-yil-hapis-cezasi-525615

Bu olaydaki suçlunun yakalanma yöntemi teknolojinin polisiye edebiyatı nasıl değiştirdiğine güzel bir örnek. Polisin Mobesa kamera kaydı sayesinde öğrencinin tam vurulduğu anı biliyordu. Silahın kaç metreden ateşlenmiş olması gerektiğini hesapladılar. Öğrencinin bulunduğu noktadan silahın ateşlenme mesafesini göz önüne alarak bir daire çizdiler. Bu dairenin içinde o an bulunan telefon sinyallerini tespit ederek takibe başladılar.

O numaralardan biri çeşitli suçlardan sabıkası olan Yakup Tayfur’a aitti ve olaydan sonra attığı bir mesajda cinayetten bahsetti. Bu da yakalanmasını sağladı. Teknoloji son yıllarda çok hızlı değişiyor. 1969 doğumlu bir yazar olarak bu değişimlerin edebiyatta yarattığı dalgaları birçok kişiden daha iyi fark edebiliyorum. Çünkü televizyon öncesi dönemi dahi yaşadım; siyah beyaz ekran evimize yedi yaşındayken girmişti. Ondan önce geceleri radyo dinlediğimizi, haftada birkaç gece ailemin sinemaya gittiğini hatırlıyorum.

Ortaokul son sınıftayken video dönemi başlamıştı. Üniversite sonlarında cep telefonları hayatımıza girdi. Ondan önce eve girdiğimize, “Arayan oldu mu?” diye sorardık. 90’lı yıllarda bilgisayar sahibi olmuştum, birkaç sene sonra da internete girmeye başlamıştık. Akıllık cep telefonları daha büyük bir deprem yarattı, zira hem telefon, hem bilgisayar, hem televizyon sayılabilirdi. (2015 yılında hangout adlı program ile youtube üzerinden çok katılımlı bir canlı yayına katılmıştım. Bu inanılmaz bir şey diye düşündüğümü hatırlıyorum.)

Teknoloji o kadar hızlı değişmeye başladı ki, bir dönem hayatımızın parçası olan cd’ler, dvd’ler çıktığı hızla yok oldu. Bir zamanlar korsan cd satıcıları vardı diye nostalji yapabiliyoruz ve oysa sadece birkaç sene önce hayatımızın bir parçasıydı.

Teknoloji elbette bütün edebiyatı etkiledi; sadece kurguları değil, yazarların hayatını da… Örneğin geçenlerde evde not almak için kalem aradım ve bulamadım. Yıllardır roman dosyalarımı bilgisayar üzerinden yayınevine gönderiyor ve okuyorum, kağıt çıktı ve kalemle işim olmuyor. Ama sosyal medya ve genel olarak teknolojinin yazarların yaşamlarını nasıl değiştirdiği başka bir yazının konusu. (Eskiden hayranı olduğumuz yazarın fotoğrafını bile zor görürdük, şimdi twitter’da takip edebiliyoruz.)

Polisiye edebiyata gelirsek… Edebiyat türleri içinde teknolojinin hızlı değişiminden en çok etkilenen tür polisiye. Fantastik kurgu zaten başka bir çağ ve gerçeklik, bilimkurgu edebiyat ise daha çok teknolojinin öncülü. Başka türlerde, teknoloji yaşadığımız hayatın bir parçası ama polisiye edebiyatta suçun ve kurgunun öznesi olabiliyor.

Polisiye edebiyatın patlama yaptığı sanayii devrimi İngiltere’sinde otomobiller, elektrik, telefonlar yeni yeni hayatımıza giriyordu. Agatha Cristie kurgularının üzerinden çok zaman geçti ama okur o zamanların suç çözümleme yöntemlerini hala seviyor, zira teknoloji daha basit, çözümleme yöntemleri daha zor. Suçlu yakalamada parmak izinin kullanımı tam bir devrimdi. İlk olarak İskoçyalı Dr. Henry Faulds’un aklına gelmişti. Bir mektupta şunu yazmıştı: “Eğer bir balçığa, cama, kâğıda ya da herhangi bir şeyin üzerine parmak izleri alınırsa, bu suçluların bulunmasında büyük ölçüde yardımcı olur. Ben, bu konuda iki deney yaptım ve çok başarılı sonuçlar aldım. Deneylerden birinde, şişenin üzerinde kalan yağlı parmak izleri, yasak bir ilacı kimin içtiğini ele verdi. İkinci olayda da beyaz badanalı bir duvara tırmanmaya çalışan bir adamın bıraktığı parmak izleri, kendisinin bulunmasını çok kolaylaştırdı.”

Yöntemi için İngiltere polisini ikna edemedi ama pes etmeyerek başka polis teşkilatlarına mektuplar göndererek sistemini anlattı. İlk olarak Arjantin’de bir cinayet mekanında, kapıdaki kanlı parmak izinden suçluyu yakalayan komiser Juan Vucetich oldu.

Yıllar içinde suçlu yakalamak için değişik yöntemler eklendi:

⦁ Kulak: Suçlu fotoğraf çekimlerinde yan profil fotoğraf çekilmesinin en önemli nedeni kulak yapısıdır. Zira kulak yapısı tıpkı parmak izi gibi kişiye özeldir.
⦁ Diş yapısı: Ağız ve diş yapısı da suçluyu yakalayabilir. Mesela suçlu kurbanı ısırmışsa diş yapısı delil olur. Ayrıca diş kayıtları yanmış bir cesedin kimliğini belirleyebilir.
⦁ Dna yapısı: Son yıllarda en fazla duyduğumuz bu herhalde.

Suçlu yakalama bilimi gelişirken, suçlular için de bilim gelişti. Örneğin Sherlock Holmes’in günümüz adaptasyonu olan Elementary adlı dizide parmak izi, kulak yapısı ve dna kayıtlarının nasıl yanıltıcı olabileceğine ilişkin suçlar işlendi. Mesela bir bölümde sahte kaçırma olayında kurbanın kesilmiş kulağı fidye için gönderilmişti. Ama daha sonra kaçırıldığı söylenen kişi bulunduğunda kulakları yerindeydi. Çünkü artık sırtta insanın kendi kulağı üretilebiliyor. Fare üzerinde insan kulağı üretileli yıllar oldu.
Akıllı cep telefonları ise neredeyse distopik zamanlar için deniz feneri işlevi gören elektronik prangalarımız… Yer belirlemeden tutun, arama kayıtlarımıza, alışveriş tercihlerimize, hastalıklarımıza, özel görüşmelerimize her şey kayıt altında.

Japonya’da birkaç yıl önce çocukların deri altlarına bir çip takılması konuşuluyordu. Bir kaçırma olayı söz konusu olursa sadece o çipin verdiği sinyalin yakınındaki sinyalin belirlenmesi suçlunun tespitine yeterli. Suçlu kaçırma sonra cep telefonundan kurtulsa bile geriye dönük inceleme yapılabilir. Dan Brown’un çok satan eseri “Da Vinci’nin Şifresi”nde kahramanımız Robert Langdon bir otobüste giderken ödünç aldığı telefonda bilgi araştırması yaparak nereye gitmeleri gerektiğini buluyordu. O tarihte Dan Brown bunu araştırma yapmak için yeni bir yöntem olarak kurguya koymuştu. Sabit telefonlar, hatta cep telefonları başka bir çağda kalmıştı. Çin’de para yerine cep telefonuyla ödeme yapmak çok yaygın olarak görülüyor artık.

Artık polisiye yazarları suç yaratmada ve çözmede çok daha fazla teknolojik gelişmeyi kurguda hesaba katmak zorundalar. Güvenlik kameraları, akıllı cep telefon sinyalleri, vücut artıkları, kan, silah, parmak izi… Mesela roman kahramanımız bir cinayet işleyecekse yazarımız geriye dönük olarak karakterimiz adına yakalanmamak için birçok önlem almalı, düşünmeli, çözüm bulmalı.

Teknoloji artık sadece suç işlendikten sonra işe yaramıyor, önlemede de giderek hayatımıza giriyor. ABD’de şehirler artık suç analiz programları ile suçla mücadele ediyorlar. Veriler programa yüklendiği zaman suçun yoğun olduğu bölgede değişiklik yapılarak suçu azaltıyorlar. Örneğin şehrin bir mahallesinde, çamaşırhane veya bir bar çevresinde suç yoğunlaşıyorsa ufak tefek değişiklikler yüzde 70 azalma sağlayabilir. Bu çok sık trafik kazası olan bir kavşağa trafik lambası koymak gibi. İstatistik ve insan davranışları çözümlemeleri iş başında.

Bilim artık suç potansiyelleri olabilecek kişileri de tespit edebiliyor. Örneğin seri katillerin, psikopatların beyin özellikleri inceleniyor. Bir gün çocuk daha doğmadan suç potansiyeli tespit edilebilecek. Yine Elementary’de insanları teknoloji sayesinde takip edip, suç işlemeden öldürten bir teknoloji dâhisi işlenmişti.

Geleceğin dünyası suç açısından o kadar zengin çeşitliliğe sahip ki… Bir gün klonların, robotların, yapay zekaların kullanıldığı veya işlediği kurguları okuyacağız. Örneğin bir adam kendini klonlatıp karısını öldürtürken, başka bir şehirde olabilir. Veya Isaac Asimov’un bir romanında olduğu gibi iki robot insan hayatı için tehlikeli iki emir ile cinayet aracı olabilir. (Robotların birine su dolu sürahiye zehir katmasını emredersiniz, diğerine ise sürahiyi kurbana götürmesini… İki eylem birleşince cinayet olur.) Gelecekte bir akıllı ev veya sürücüsüz araba da cinayet için kullanılabilir.

Teknoloji artık çok hızlı gelişiyor ve onun yaşamımızda kapladığı alan artarken özel hayat dediğimiz alan daralıyor. Baskıcı bir hükümet insanları tamamen kontrol edebilir ve izleyebilir. İşin ilginç yanı insanın için deki suç potansiyeli bir gün tamamen tekno-hapishaneye dönüşebilecek bir dünya olasılığından bizi kurtarabilecek ve özgürlüğümüzü kazandırabilecek tek şey olabilir. Geleceğin hapishaneleri çevremizde piksel piksel kaçılmaz hücreler halinde inşa ediliyor ve belki ondan kaçabilmemizin tek yolu suçlu gibi düşünebilmek olacak.