Melih Cevdet Anday’ın “Raziye”si

Tanınmış bir yazarın önerisi üzerine alıp okuduğum kitap, yabancı yazarlardan sıkılan ancak kaliteli bir yazım stili ile romanın ne olduğunu yeniden düşünmek isteyenler için birebir.


Şair kişiliği ve Orhan Veli ile olan kadim dostluğuyla tandığımız Melih Cevdet Anday’ın ilk basımı 1975 yılında yapılan romanı Raziye son okuduğum kitaplar arasında yazım stili ve farklı diyalogları ile aklımda ve gönlümde sağlam bir yere oturdu şimdiden.”Türk yazarlardan bir roman öner” diyene de gönül rahatlığıyla ismi her ne kadar basit gelse de hiç kuşkuya düşünmeden önerebileceğim harika bir kitap.

Konusu itibarıyla birçok romanla benzeşim kurabileceğimiz kitapta : yasadışı -kime göre tabi- veya siyasi işlere karışmış baş kişimiz ressam genç ,güneyde bir köyde yaşayan dayısının yanına sığınır. Başlangıç basit ve ilgi çekmekten uzak olsa da okudukça okutan bu 240 sayfalık cüce-dev kitabın sonuna kadar şu soruyu aklınızda tutmanıza neden olur : Raziye kim, nerde? Bu soru kafanızda birçok cevap aramanıza da neden olarak ,okurken sizi düşünmek ve üretmek mecburiyetinde bırakan polisiyem-gerilim havası yaratır. Dayısının geçmişi ile ilgili bilinmezler, esrarlı odasından gelen sesler, kapıların sürekli kilitli tutulması. Bunlar romanın soru işaretleri ve okumayı tetikleyen ve hızlandıran unsurlar. Özellikle Dayı Bey’in seracılığı ve domuz avlayarak bunun satılmasını sağlamaya yönelik gayretkeş çalışmaları ve inadı Anday’ın nasıl sağlam bir karakter analizcisi olduğunu anlamamızda köşe taşı görevi görüyor. Dayı Bey Rus Edebiyatı’nda rastladığımız sağlam karakterli bir yapıya sahip. Ressam genç ise bu bilinmezler arasında yine bilmeden Vedia adındaki dayısının üvey kızına derin bir sevdaya tutulur. Roman bu minvalde köyde yaşanan Ermiş Yusuf adındaki eski ve dar kafalı zihniyeti temsil eden bir kişinin Dayı Bey ile olan mücadelesi arasında gidip gelir.

1990 yılında Yusuf Kurçenli yönetmenliğinde ve Yasemin Öymen, Oğuz Tunç, Kamran Usluer, Ahmet Fuat Onan, Burak Davutoğlu, Gürsel Ateş ve Güzin Özipek’den oluşan oyuncu kadrosu ile sinemaya uyarlanan kitap kanatimce mutlaka okunması gereken Türk Romanları’ndan biridir.

Tanınmış bir yazarın önerisi üzerine alıp okuduğum kitap, yabancı yazarlardan sıkılan ancak kaliteli bir yazım stili ile romanın ne olduğunu yeniden düşünmek isteyenler için birebir. Monologlar sizi hayran bırakırken diyaloglardaki yavanlık ve tekdüzelik ,bile isteye yapılan tekrarlar Anday’ın ne derece iyi bir yazar olduğunu anlamanıza yardım edecektir.

Altını çizdiğim ve not ettiğim bir kaç alıntı ile yorumuma son veriyorum:

Fakat ben, bu iki hızlı insanın gerisinde, bir seyirci gibi bile değil, bir ölünün ayakkabıları ya da kaynağı ile birlikte denize boşalmış bir derenin taşı toprağı gibi kaldım.

Melih Cevdet Anday

Gün, renkli ortancalardan yükselirdi, Vedia’nın odasına, içinde anlar dolasan büyük güllerin kokularını da taşıyarak. Bunlardan başka, çamların göğüs aralarından yayılan burukluklar da dolardı kızın odasına ve onun dişlerini kamaştırırdı. Dudakları şiş şiş çıkardı balkona bürümcük geceliği ile ve iki elini önüne, bacaklarının birleştiği yere sokarak aşağı bakardı. Sonra sallana sallana inerdi bahçeye, çiçeklikteki straliçaları, antoryumları sonra sardunyalarla begonvilleri, yörük güzellerini, mavişleri, sardunyaları, şebboyları, ilk görüyormuş gibi gözden geçirir ve limon yapraklarını koparıp koparıp cildine bastırırdı.


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

Sizin Tepkiniz Nedir?

hate hate
0
hate
confused confused
0
confused
fail fail
0
fail
fun fun
0
fun
geeky geeky
0
geeky
love love
0
love
lol lol
0
lol
omg omg
0
omg
win win
0
win
Share via

Dutluk Dergi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin

Send this to a friend