1938 yılında Kenya’da doğan Ngũgĩ wa Thiong’o, Uganda’da Mekerere Üniversitesi’ni bitirdi. İlk oyunu ‘The Black Hermit’i (1962) öğrencilik yıllarında tamamladı. 1964 yılında ilk romanı ‘Weep Not Child’, bir yıl sonra ikinci romanı ‘Aramızdaki Nehir’ yayımlandı. Üçüncü romanı ‘Bir Buğday Tanesi’ (1967) yazarın kariyerinde ve hayatında önemli bir dönüm noktasıydı. Bundan sonraki yapıtlarında Marksizmin ve Fanon’un etkileri görülecekti.
Artık Kenya’da sevilen ve sözü geçen bir yazar olmasının yanı sıra. Nairobi Üniversitesi Edebiyat Bölümü’nün başına da getirilmişti. Ancak dikataörlüğün tahammülü sınırlıydı; 1977 yılında köylüler ve işçiler tarafından bir tiyatro oyunu nedeniyle tutuklandı ve bir yılı aşkın bir süre cezaevinde kaldı. Cezaevindeyken Gikuyu dilinde yazdığı ilk çağdaş romanı tamamladı. 1982 yılında siyasi baskılar nedeniyle Kenya’dan ayrıldı ve Amerika’da birçok üniversitede dersler verdi. 1992 yılında New York Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat ve performans çalışmaları dalında profesörlüğe yükseldi. Bugün halen California Irvine Üniversitesi’nde edebiyat profesörü olarak görev yapan Ngũgĩ wa Thiong’o romanları pek çok dünya diline çevrilmesinin yanı sıra pek çok akademik araştırmanın konusu oldu.
Hikâye başladığında Aburriya Cumhuriyeti’nin ‘Hükümdar’ diye adlandırılan başkanının doğum günü kutlamaları arifesindeyiz. Gündem, Hükümdar’ın gözüne girmek için yarışan bakanlardan birinin ortaya attığı ‘Cennete Yürüyüş’ projesiyle çalkalanıyor. Projeye göre -Babil Kulesi benzeri- uzaya uzanacak bir bina inşa edilecek ve ülke gelişmiş ülkelerle birlikte uzay yarışına katılmış olacak. Projeyi gerçekleştirmek için ise elbette aynı gelişmiş ülkelerden gelecek krediye ihtiyaç var. Hükümdar’ın doğum günü kutlamalarının görkemi ile kredi verecek kuruluşun ikna edileceği hesaplanıyor.
Aynı sıralarda sonradan ‘Kargalar Büyücüsü’ unvanını alacak Kamiti ve Nyawira ile tanışıyoruz. Kamiti, yoksul bir köylü ailesinin çocuğu. Aile oğullarının eğitimine destek olabilmek için sahip oldukları arsayı bile satmış, Kamiti de bu sayede bir Hindistan üniversitesinde iktisat okumuş, işletme dalında yüksek lisans yapmış ama ülkesine döndüğünde “Siyah Aburiryalılara potansiyel hırsız gözüyle bakma eğiliminde olan Afrikalı, Asyalı ve Avrupalı şirket patronları” tarafından hor görülmüş ve işsiz kalmış.
Kamiti, yine kapı dışarı edildiği bir iş başvurusu sırasında şirketin sekreteri Nyawira ile tanışır. Nyawira, varlıklı bir ailenin çocuğu. Eldares Üniversitesi’ne gitmiş, İngilizce, tarih ve sahne sanatları okumuş, ama sekreterlik işini diploması sayesinde değil, bilgisayar kursu sayesinde bulmuş, akıllı, güzel ve özgür bir kadın.
Bu ikilinin yolu bir akşam saatinde, polis kovalamacasından kaçarken kesişecektir. Kamiti, dilencilik yaptığı için kaçmaktadır, Nyawira ise bir grup muhalifle birlikte dilenci kılığında eylem düzenlemekten… Polislerden kurtulabilmek maksadıyla gizlendikleri evin kapısına astıkları bir duyuru hem bu ikilinin hem ülkenin kaderini değiştirecektir; “Bu eve ilişenin vay haline! İmza: Kargalar Büyücüsü”…
İnsan ruhunu tanıma konusundaki mahareti ile kapısına gelenleri ‘iyi’ eden büyücünün ünü hızla yayılırken Hükümdar’ın doğum günü kutlamaları da yaklaşmaktadır. Nyawira, o gün düzenleyecekleri eyleme katılmaya davet eder Kamiti’yi. Hümanizme inanan Kamiti ise siyasete, özellikle de kitle hareketlerine karşı soğuktur. Yolları ayrılır; ta ki “Güçlünün hakkına haklının gücüyle karşı çıkıyoruz” diyen kadınların eylemine kadar…
ABURRİYA NERESİ?
Okuduğunuz bu özet 800 sayfalık romanın ilk 230 sayfasını kapsıyor. “Kapsıyor” abartılı bir ifade. Zira 2006 yılında yayımlanan -Ngũgĩ’nin son romanı ve ustalık dönemi ürünü olan- ‘Kargalar Büyücüsü’ siyasi bağlamı, tema çeşitliliği, sembolleri, renkli karakterleri, yerel ve evrensel motifleriyle bir çırpıda özetlenemeyecek bir roman.
Siyasi yanını öne çıkarmak mümkün. Önsözünde “Bu öyküdeki diktatörlük halleri, mücadele verdiğimiz o eski günlere dayanır” ifadesini kullandığı ‘Kargalar Büyücüsü’, açık ara Thiong’o’nun en politik romanı.
Aburriya siyasi tarihini dünya siyasi tarihi içine yerleştirerek işlemiş Thiong’o; sömürgecilik, bağımsızlık mücadelesi, Soğuk Savaş’ta Batılı dostların da desteğiyle diktatörlüğe dönüşen cılız demokrasi, yeni-sömürgecilikle kaynaşma ve nihayet küreselleşme… Bütün bu süreci dünya ekonomik sistemi ile de çok iyi birleştirmiş. Gelinen bu noktada Aburriya, zenginlikle yoksulluk karşıtlığının alabildiğince keskinleştiği, gücün diktatör ve ona bağlı silahlı güçlerin elinde olduğu, muhalif hareketlerin şiddet yoluyla bastırıldığı, zenginliğin devlet eliyle sağlandığı, doğal kaynakların yağmalandığı, ormanların tükendiği, her türlü ayrımcılığın doğallaştığı, rüşvetin ve çürümenin yukarıdan aşağıya, toplumun her kesimine sirayet ettiği bir ülke. Sözünü ettiğim her bir karakteristik hikâyenin içine -edebi bir dille- yedirilmiş. Umutsuz ve boğucu bir tablo elbette. Ne var ki Ngũgĩ wa Thiong’o, bütün olumsuz şartlara rağmen Kamiti ve Nyawira arasında masum bir aşkı filizlendirerek umut ilkesini canlı tutuyor.
Thiong’o, Marksizme bağlanmış bir yazar ve entelektüel. Ancak indirgemeci değil; Afrika’nın siyasi, ekonomik ve toplumsal koşullarına uyarlanmış bir perspektifi var. Köylülüğün rolünü hem bu bağlamda hem de Fanon ve Gandhi etkilenmesi ile birlikte ele almak gerekir. Ngũgĩ için dönüştürücü potansiyel güç ve kolektif kimliğin özü köylülüktür ve kurtuluş kolektif bilinci harekete geçirmeye dayanır. Bu tema ‘Kargalar Büyücüsü’nde öne çıkar.
Bir başka öne çıkan tema siyasal ve toplumsal değişimde kadınların oynadığı rol. Güçlü bir kadın karakter ve etkin bir kadın muhalefeti romanın ana dinamiklerini oluşturuyor. Thiong’o’nun pek çok romanında kadın karakterlerine merkezi bir rol vermesi Afrika feminizminin mücadelesine duyduğu saygının bir göstergesi olarak da okunabilir.
‘Kargalar Büyücüsü’nü yazarın Türkçeye daha önce çevrilen ‘Aramızdaki Nehir’ ve ‘Bir Buğday Tanesi’ romanlarından ayıran en önemli farkı üslupta ortaya çıkıyor. Bu yeni üslup -Edward Said’in tanımıyla- “Sanatın haklarından gerçeklik lehine feragat etmeyi reddetmekle ilgili”. Gerçeklikten büsbütün bir kopuş değil ama gerçekliğe tam olarak ya da zorunlu olarak boyun eğmemek, yeni anlatım yolları aramak. İşte “Kargalar Büyücüsü”nde tam da bunu yapıyor Ngugi. Büyüye ve büyücülere dayanan Afrika hikâye anlatma geleneğinden ilham alan Afrika tarzı bir büyülü gerçekçilik. Bu tarzı hiciv ve mizahla tahkim ediyor.
‘Kargalar Büyücüsü’nün hikâye anlatım tarzı Afrika sözlü kültür geleneğiyle harmanlanmış. Bir olayın halk tarafından sayısız yeniden anlatımında gerçekliğin farklı veçhelerini görebiliyoruz. Bu durum Aburriya’da izin verilen tek bakış açısına, yani Hükümdar’ın bakış açısına meydan okuyor, karşı çıkıyor ve böylece birleştirici bir unsura dönüşüyor.
Romanın 800 sayfalık hacmi, tema bolluğu, bize çok uzak gelen bir coğrafyadan gelmesi sizi yanıltmasın. ‘Kargalar Büyücüsü’, çok akıcı, zaman zaman güldüren, sıklıkla kendimizi ve Aburriya’nın neresi olduğunu düşündürten bir roman. Bir başyapıt…
Ngũgĩ wa Thiong’o
Çeviren: Seda Ağar
Ayrıntı Yayınları, 2021
800 sayfa, 90 TL.