John Steinbeck’ten yazar adaylarına mektup

Gerçekçi roman ve öykü yazarı Steinbeck, 1963’te, yazar adaylarına da bir mektup yazmıştı.


Edebiyat dünyasında gerçekçi roman ve öykü yazarı olarak yerini alan John Steinbeck 27 Şubat 1902’de, dünyaya bir ırgat ailenin çocuğu olarak gelmişti. Yoksulluğun, çok çalışmadan bir şeye ulaşılmayacağının ne anlama geldiğini çok erken öğrenen Steinbeck’in gerçekçi eserlerinin ardında işte bu doğuş hikayesi vardı.

Steinbeck, yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Çok okuyordu. Öyle ki okulu bitirememişti belki; ama iyi bir okur olmuştu. Yazarlığa ilk profesyonel adımını 1929’da, ilk kitabı ‘Altın Kupa’ ile attı. Bir zamanlar çalıştığı Salinas Vadisi, eserlerinin daimi mekanı oldu. Yazarlığı boyunca ırgatlık deneyimlerinden yola çıkarak işçilerin neler hissettiklerini, yaşam koşullarını, ilişki kurma biçimlerini anlattı.

Onun adı ile andığımız Gazap Üzümleri ve Fareler ve İnsanlar, en ünlü kitaplarıydı. Bir ailenin Oklahoma’dan Kaliforniya’ya göçünü anlattığı Gazap Üzümleri, Pulitzer ve Ulusal Kitap Ödülü’ne layık görüldü. 1962’de ise, Steinbeck’e, edebiyata kazandırdıklarından sebep Nobel Edebiyat Ödülü verildi…

Steinbeck, özellikle gerçekçi roman ve öyküleri ile başarılı bir yazardı. Bunun yanında iyi bir mektup yazarıydı. Nobel’den bir yıl sonra 1963’te yazar adaylarına, daha doğrusu yazarlığa yeni adım atanlara bir mektup yazdı. Onun tavsiyeleri  kulağımızın bir köşesinde dursun.

Sevgili yazar,

Stanford’daki hikâye yazma kursuna katılmamın üstünden çok uzun zaman geçmesine rağmen, o zamanki tecrübelerimi çok iyi hatırlıyorum. Gözlerim parlıyordu ve güzel hikâye yazmanın gizli formülünü öğrenmek için kendimi hazırlamıştım. Bu yanılsama çok kısa sürdü. Bize söylenene göre iyi bir hikâye yazmak için sadece bir yol vardı; o da iyi bir hikâye yazmak! Hikâyenin nasıl yazıldığını görmenin dışında, iyi bir hikâye yazmak ancak yazıldıktan sonra anlaşılabilir. Bize söylediklerine göre hikâye yazmak en zor biçimdi, bu iddiaların ispatı olarak da, dünyada çok az güzel hikâye olmasını gösteriyorlardı.

Bize söylenen ilk kural çok basitti:

Etkileyici bir hikâye, yazardan okura bir şeyler iletmeli ve bu iletilenler, hikâyenin mükemmelliğinin ölçütü olmalıydı.

Bunun dışında bir kural yoktu. Bir hikâye etkileyici olduğu sürece herhangi bir şey hakkında olabilir ve herhangi bir tekniği ya da anlamı içerebilir. Bu kuralın bir alt başlığı olarak, bir yazarın ne söylemek istediğini yani ne hakkında konuştuğunu bilmesi gereklidir. Örnek olarak, hikâyemizin özünü bir cümleye indirgemeye çalışırken, onu üç-altı ya da on bin kelimeye kadar genişletebilecek kadar iyi bilmeliyiz.

Hikâye yazmanın gizli formülü, gizli içeriği budur. Bundan fazlası yoktu. Biz yazarlık yolunda artık yalnızdık. Bazı kötü hikâyelerin içine atılmalıydık. Eğer mükemmelliğin tüm sırlarını keşfetmeyi umsaydım, benim çabama verilen notlar bana gerçekleri gösterirdi. Ve eğer adaletsiz bir şekilde eleştirildiğimi hissetseydim, yıllarca editörlerin takdirleri benim değil, hocaların tarafını tutardı. Okulda yazdığım hikâyelerin düşük notları, yayınevlerince yüzlerce defa reddedilen hikâyelerimde yankılandı.

John Steinbeck

NİÇİN BEN BÖYLE BİR HİKÂYE YAZAMIYORDUM?

Bu adil gözükmüyordu. İyi bir hikâye okuyabiliyordum, hatta onun nasıl yazıldığını biliyordum. Niçin ben böyle bir hikâye yazamıyordum? Belki de iki hikâye birbirine benzemeye cesaret edemediği için okuduğum güzel hikâye gibi yazamıyordum. Yıllar geçtikçe, birçok mükemmel hikâye yazdım ve şansımı deneyip onları yazdığım dışında onların nasıl yazıldığını hala bilmiyorum.

Eğer hikâye yazmada bir tılsım varsa ve ben bu tılsımın var olduğuna inansam bile hiç kimse bunu kuşaktan kuşağa aktaracak bir reçete haline getiremez. Formül, sadece yazarın önemli bulduğu şeyleri okura iletme dürtüsünde gizlidir. Eğer yazar bu dürtüye sahipse, bunu iletecek bir yol bulur. Bir hikâyeyi iyi yapan mükemmelliği ya da bir hikâyeyi kötü yapan hataları algılamalısınız. Aslında kötü hikâye dediğimiz, etkisiz olan hikâyedir.

Yazdıktan sonra bir hikâyeyi değerlendirmek çok zor değildir; fakat yıllar geçse de bir hikâyeye başlamak beni ölüm fikri kadar korkutur. ‘Korkmuyorum!’ diyen yazar mutludur; fakat vasat olduğunun ve iyi bir hikâye yazmaktan çok uzakta olduğunun farkında değildir.

YAZAR OLMAK GERÇEKTEN ÇOK UZUN ZAMAN ALDI VE HALA DEVAM EDİYOR

Bana söylenen tavsiyelerin birazını hatırlıyorum. Bu tavsiyeler, aşırı heyecanlı ve bereketli yirmili yaşların coşkunluğunu hissettiğim ve tüm dünyanın yazar olmaya çalıştığına inandığım zamanlardaydı.

Bana söylenen şey:

“İyi bir hikâye yazmak çok uzun zaman alacak ve hiç para kazanamayacaksın. Avrupa’ya gitmen senin için daha iyi olabilir.”

‘Niçin?’ dedim:

“Çünkü Avrupa’da fakirlik şansızlıktır fakat Amerika’da fakirlik utanç verici bir şeydir. Fakirliğin utancına katlanıp katlanamayacağını merak ediyorum.”

Depresyona girmek çok uzun zaman almadı. O zaman herkes fakirdi ve çok fazla da utanılacak bir şey değildi. Ve fakirliğe katlanıp katlanamadığımı asla bilemeyeceğim. Fakat hocamın bir konuda haklı olduğuna eminim. Yazar olmak gerçekten çok uzun zaman aldı ve hala devam ediyor.

(Çeviri: Barış Berhem Acar)