Dünya Mitleri-Vietnam Miti-Karpuz Prens

Yüzyıllar önce, Vietnam’ın etrafında büyük bir fırtına koptu. Bu fırtına öylesine güçlüydü ki palmiye ağaçlarını dalları yere değene kadar eğiyor, görkemli sarayın çatısındaki kırmızı kiremitleri yerlerinden sökerek bahçenin içine gelişigüzel fırlatıyordu.


Karpuzun Vietnam’a gelişine dair bir Vietnam söylencesi…

Yüzyıllar önce, Vietnam’ın etrafında büyük bir fırtına koptu. Bu fırtına öylesine güçlüydü ki palmiye ağaçlarını dalları yere değene kadar eğiyor, görkemli sarayın çatısındaki kırmızı kiremitleri yerlerinden sökerek bahçenin içine gelişigüzel fırlatıyordu. Denizdeyse devasa dalgalar uçurumlara savaş açmış gibi doğanın bütün gücüyle onları dövüyordu.

Denizcilerin çoğu uzaklardan gelen fırtınayı görerek teknelerini denizden çektiler ve karada olabildiğince sıkı bir şekilde bağladılar. Ama bir tüccar gemisi fırtınaya yakalanmış, gövdesi kayalara çarparak harap olmuştu. Gemideki herkes boğulmuştu, bir kişi hariç.Büyük bir mucize eseri dalgalar içinde yeni doğmuş bir bebek bulunan sepeti, sahilin görkemli sarayın pek de uzağında olmayan bir bölgesine taşımıştı.

Fırtınadan sonraki sabah bir balıkçının karısı sahile vurmuş gemi enkazından arta kalan değerli parçalar bulabilmek amacıyla sahili dolaşmaktaydı. Bir bebek ağlaması duydu ve sesi takip ederek parçalanmış palmiye yapraklarının altındaki sepeti buldu. Bebeğin üzerindeki kıyafetleri görür görmez onun varlıklı bir ailenin çocuğu olduğunu anlayarak ve karşılığında bir ödül alacağını düşünerek bebeği saraya götürdü.

Büyük bir mucize eseri fırtınada sağ kalmayı başaran bu çocuğun hikayesini duyan kral bu çocuğun çok özel bir çocuk olduğuna kanaat getirdi. Onu tıpkı kendi çocuğu gibi sahiplendi ve bu bebek Prens Mai An Tiem olarak büyüdü.

Mai An Tiem yaşının çok ötesindeki zeka ve bilgisiyle çok sevilen bir genç adama dönüştü. Kralın kalbinden geçenleri herkesten daha iyi anladığı için kralın danışmanları bile herhangi bir karara varmadan önce ona danışır olmuşlardı. Kendini evlat edinmiş olan babası da onu en az öz evlatları kadar sevmekteydi.

Mai An Tiem yirmi yaşına geldiğinde, kral onu kızlarından biriyle evlendirmeye karar verdi, çocukluktan beri arkadaş oldukları prenses Ko Ba ile. Kutlamalar kralın hükümdarlığı boyunca yapılanların en büyüğüydü. Öylesine büyüktü ki kralın en büyük oğlu Prens Hau, kendisininkinin çok ötesinde bir görkeme sahip olan bu düğün sebebiyle kıskançlığa düşmüştü.

“Babam Mai An Tiem’i halefi olarak ilan edeceğini gösteriyor.” Diye düşündü. “Bunun önüne geçmeliyim.” Böylece Prens Hau, kralın baş muhafızına büyük, kahyasına ise biraz daha küçük bir rüşvet verdi. Aldıkları rüşvet karşılığında bu iki adam Mai An Tiem’le ilgili çirkin dedikodular yaymaya başladılar.

“Kibirli bir adam olmaya başladı.”

“Kralın teveccühü onun aklını oynatmasına neden oldu.”

“Bir darbe planlıyor.”

Dedikodular yayıldıkça ortaya çıktıkları kaynak da unutulmaya başlamıştı. Sonunda baş muhafız, kralın huzuruna çıkarak, Mai An Tiem’in kralı devirmek için kendisini ekibine katmaya çalıştığını söyledi. 

Başlarda kral evlatlığıyla ilgili bu iddialara inanmasa da artık gerçek ve dedikoduyu birbirinden ayırt edemeyecek halde olan sarayın diğer çalışanları da bu iddiaları destekledir. Kral kalbinde büyük bir üzüntüyle, Mai An Tiem’in vatana ihanet suçu işlediğine ve krallıktan sürülmesine hükmetti. Karısı, Prenses Ko Ba onu dünyanın sonuna dek izleyeceğine yemin etti. Kısa bir süre içinde çift, onları açık denizdeki ıssız bir adaya taşıyacak olan gemideki yerlerini almıştı.

Mai An Tiem ve Ko Ba, bütün ayrıcalıklarını, arkadaşlarını ve imkanlarını yitirmiş olsalar da umutsuzluğa kapılmadılar, en azından hala birbirlerine sahiptiler. Adada temiz su akıntısı buldular ve yapraklarda ve dallardan oluşan kulübelerini buraya inşa ettiler. Balık tutmak için ağlar örmeyi, ağaçlara çıkıp muz toplamayı ve Hindistan cevizlerini yere düşürmeyi öğrendiler. Yedikleri her şey taze ve sağlıklı yiyeceklerden oluşsa da beslenme düzenleri onları heyecanlandıracak lezzetlerden yoksundu. Ko Ba görkemli ziyafetlerin özlemini duymaya başladı.

Bir gün, adaya ayak basmalarından yıllar sonra, Mai An Tiem uçurumlarda tek başına dolaşırken kendi aralarında çekişmekte olan bir kuş sürüsüne rast geldi. Onlara daha yakından bakmak için yaklaştığında bütün bu karmaşaya sebep olan şeyin siyah tohumlar olduğunu gördü. Bu tohumlardan bir avuç dolusu alarak evinin yolunu tuttu ve onları evlerinin yakınındaki akıntının kenarına ekti.

Aylar sonra, yılın en sıcak vaktinde, tohumları ektiği yerde sıra dışı bitkilerin filizlenmeye başladığını gördü. Sonraki haftalarda bu bitkiler olgunlaştı ve yaprakların arasından tomurcuklar baş göstermeye başladı. Bu tomurcuklar olgunlaşarak daha önce benzerine rastlanmamış koca yeşil meyvelere dönüştüler.

Mai An Tiem bu meyveleri kesip açtığında içlerindeki yumuşak, kırmızı etli kısımlarını keşfetti. Bir parça alarak, ağzına götürdü ve bu meyve daha önce emsali olmayan bir şekilde ağzında erimeye başladı. Kısa bir süre sonra, Ko Ba’da bu meyveyi tattığında, inanılmaz bir mutluluk ve tatmin yaşadı. Uzun zamandır yediği en tatlı şeydi.

Çift meyveye kırmızı kavun deme kararı aldı, tohumlarını adanın dört bir tarafına ekerek tekrar mahsul almaya başladılar. Kırmızı kavunlar- ki biz onları bugün karpuz olarak biliyoruz- onların adadaki yaşamlarındaki en büyük zevkleriydi.

Bir gün, Mai An Tiem sahilde otururken engin okyanusu ve hayatının geldiği noktayı düşünmekteydi. Aylak aylak vakit geçirirken ismini bir karpuzun üzerine kazıdı ve nereye taşınacağını merak ederek, dalgalara fırlattı. Belki uzak diyarlardaki şanslı bir adam bu karpuzu bulurdu da karpuzun üstüne kazınmış olan Mai An Tiem ismine sonsuza kadar minnettar kalırdı.

Tıpkı onu bebekliğinde bir dost gibi karaya taşıdığı zamanki gibi, okyanus Mai An Tiem’e bir kere daha dostluk elini uzatmıştı. Akıntı, karpuzu Vietnam Krallığına kadar taşıdı.

Balıkçının karısı, sahilde bu esrarengiz meyveyi buldu ve karşılığında ödüllendirileceğini düşünerek saraya götürdü. Meyveyi gören kral, üzerinde uzun zamandır sürgünde olan evladının isminin kazılı olduğu gördüğünde hayret etti. Meyvenin sulu, kırmızı etini tattığında, bunun her şeye sahip olan bir krala verilebilecek en güzel hediye olduğunu düşündü.

Mai An Tiem’e duyduğu sevgiyi düşündü ve onu affetti. İki hafta sonra, kralın emriyle bir gemi Mai An Tiem ve Ko Ba’yı saraya geri getirmek üzere ıssız adaya doğru yelken açtı.

Sonunda Mai An Tiem Vietnam kralı oldu ve hayatının sonuna kadar halkına bilgece hizmet etti.

İngilizce’den çeviren: Arda Karaca