[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”2132″ title=”false”]
Bir elinde henüz kaybettiği karısının hafızasının yüklü olduğu çip, diğer elinde şaşkın oğlunun minik başıyla hastane koridorunda kalakalmıştı. Aklında ise tek bir korku vardı, oğlunun “baba, annem nerede?” diye sorması. Dünyayı annesinden ibaret sanan yedi yaşındaki oğluna, sahip olduğu agnostik düşünceler sebebiyle bilmiyorum hatta daha kötüsü onun bile serçe parmağından küçük çipi göstererek “işte burada” diyebileceğini sanmıyordu. Sessiz kalmak ise normal zamanda bile kafasında milyonlarca soru barındıran oğlunun içinde bulunduğu durum düşünüldüğünde asla sahip olamayacağı bir lükstü.
Kaybının ardından geçen koca bir aya dair hatırladıkları, akşamları uyumadan önce ona masal okuyan annesinin yokluğunu her akşam aynı şiddetle yaşayan ve bundan dolayı artık uykusunu ona getirmesi için gözyaşlarına bel bağlayışları, kendisinin bütün ısrarına rağmen belli etmemeye çalışsa da annesine ihanet etmemek için “artık masal dinlemek istemiyorum” derken ki ağırbaşlı tavırları, oğlunun sorduğu sorulara her annesi gibi cevap veremeyişinde ikisinin de hayal kırıklığına uğrayışlarıydı.
Yanında oğlu olmadığı zamanlarda ise zaman kendisi için duruyordu. Bu sebeple de aylar, günler hatta saatler önceki yaşamında sahip olduğu ütopyaya ait şimdi anlamını yitirmiş olan kelimelerdi. Karısına anlatamayacak olması sebebiyle hiçbir anlamı olmadığını düşündüğünden gündelik rutininin dışında herhangi bir şey yapmayı, yeni anılar biriktirmeyi reddediyordu.
Şimdi, neşesini kaybetmiş olmasının üzerinden tam bir ay geçmiş olduğunu yalnızca elindeki tabletin takvimine baktığı zaman anladığında kendisine verdiği bir aylık sürenin dolmuş olduğunu gördü. Hastanede verilen belleği tabletine taktığı an dünyayı karısının gözlerinde görebilecek, bir çeşit sanal gerçeklik aparatının yardımıyla onun dünyayı nasıl algıladığını, neler hissettiğini tıpkı kendisi yaşıyormuş gibi deneyimleyebilecekti.
Karısının kendisi hakkındaki düşünceleri en derinine kadar deneyimleme cesaretini ilk ay boyunca kendinde bulamamıştı. Onu kızdırdığı, üzdüğü, hayal kırıklığına uğrattığı anlarla yüzleşme gücünü kendinde bulamadığından bütün ayı “kendime en azından bir aylık süre vermeliyim.” diyerek ve korkusunu öteleyerek geçirmişti.
Temiz havada ve akan hayatın içinde her şeyin daha kolay olacağını düşündüğünden geldiği deniz kenarındaki bankta otururken son bir kez daha denize bakarak derin bir nefes aldıktan sonra, tabletinden gerekli dosyayı açarak, sanal gerçeklik aparatını kafasına taktı. Yasalar gereği karısının hafızasının yalnızca kendisinin dahil olduğu anlarına sahip olma ve bakma hakkı olduğundan, ilk tanıştıkları anı sevdiğinin gözlerinden görmeye başladı.
Ancak çok kısa bir süre sonra sanal gerçeklik aparatını sanki onu boğuyormuşçasına telaşla çıkardı. Daha önce bunu defalarca konuşmuş olmalarına rağmen, onun da tıpkı kendisi gibi sanki hayatları boyunca birbirleriyle tanışıyorlarmış gibi hissettiğini tecrübe etmek, şimdi onu sonsuza kadar kaybetmiş olduğu gerçeğiyle birleşince dayanılmaz bir üzüntüye dönüşüyordu.
Hıçkırıklar ve gözyaşları beraberinde ağır bir mide bulantısını da getirmişti, birdenbire gelen kusma hissi sebebiyle ne yapacağını bilemediğinden tableti, aparat ve hafızı çipi ile beraber banka bırakarak denize yöneldi. Ve midesi tamamen boşalana kadar da banka geri dönmedi.
Banka döndüğünde ise yaşamakta olduğu üzüntü ve mide bulantısı bir anda geçti. Karısının hafıza çipi dahil bütün bıraktıkları ortadan kaybolmuştu. Kendisini kaybetmiş bir şekilde etrafta bulunanlara teker teker neler olup bittiğini sormaya başladı ancak kusmakta olduğundan herkesin ilgisini kendi üstüne çekmiş olması sebebiyle kimseden net bir cevap alamamıştı.
Karakola gidişini, ifade verişini unutulmaya yüz tutmuş bir hayal gibi hatırlıyordu. Eve gittiğinde, oğlunu ricası üzerine onu okuldan alan teyzesiyle oynarken buldu ve o uyuyana kadar da içinde bulunduğu duyguları gizlemeyi başardı. Ancak oğlu uyuduktan sonra ikinci kez kaybettiği karısının acısı sebebiyle kafasını karısının kardeşinin omuzlarına gömerek dakikalarca ağladı.
Sonraki bir hafta boyunca karakolun yollarını aşındırmasına rağmen karısına tekrar kavuşmaya dair herhangi bir sonuca varamadı. Emniyet teşkilatı, kanunların değişmekte olan dünyaya ayak uyduramaması sebebiyle durumu “basit hırsızlık suçu” olarak değerlendiriyor dolayısıyla da gerekli eforu sarf etmiyordu. Neredeyse bütün güçlerini tek seferde milyonlarca insanın hayatını karartabilecek olan siber suçları çözmeye harcıyorlardı.
Polisten umudu kestikten sonra, umudu sorduğu binlerce farklı soruya verilen tek bir ortak cevapta buldu. Kendisine bir siber suçlu bulmalıydı. Geniş maddi imkanları sayesinde aradığı suçluyu bulmak pek de zor olmamıştı. Kısa süren pazarlıklar sonucunda yüklü bir miktarda para ve yöntem konusunda hiçbir soru sormama şartı ile anlaştığı siber suçlu yalnızca 48 saat içerisinde beklediği cevabı vermişti. Artık karısının anılarını çalan adamın adresi elindeydi.
Bu bilgiyi yasa dışı yollarla elde etmiş olması, polise gitmesini imkansız kılıyordu. Adamın evinin önüne giderek onu beklemeye başladı ta ki akşam üstü evinden ayrılıncaya kadar. Caddeler, sokaklar boyunca takip ettiği adamı ıssız bir sokakta kıstırdığını düşünerek, ceketinin içinde sakladığı sopayı çıkardı ve ona saldırdı.
Hayatı boyunca ettiği kavgaların sayısının bir elin parmakları geçmeyecek kadar olması sebebiyle habersizce saldırma ve bir sopaya sahip olma avantajını kullanamadı. Beklediği etkiyi yaratmayan ilk vuruşun ardından ikinci vuruşunu yapamadan suratının ortasına yumruğu yemişti.
Ancak o ana kadar en az bir katil kadar suçlu olduğunu düşündüğü hırsız, onun yüzünü görür görmez büyük bir utanç ve mahcubiyete büründü. Yediği yumruğun etkisiyle yığıldığı yerden onu kaldırdı. Sadece oldukça pahalı görünen tabletini almak istediğini ancak eve gittiğinde neyi çaldığını anladığını söyledi ve ekledi; “tableti sattım ama çip elimde. Şu an hapse giremem, kızımın son günleri. Senden hafıza çipini çaldığım yerde seni görebilmek amacıyla günlerce bekledim. Çok özür dilerim, başka şansım yoktu. Lütfen beni polise verme.”
Arkasından, birdenbire, sopayla saldırarak bile yıkamadığı o kapı gibi adam, evine yürümekte oldukları yol boyunca iki büklüm bir şekilde yalvarmıştı. Defalarca kere, tekrar tekrar bu hırsızlığı sadece kısa bir süre sonra kaybedeceği kızı için yaptığını, kızını kaybetmeden önce bir “hafıza çipi” alacak para biriktirmeye çalıştığını anlattı. Durmaksızın devam eden yalvarışları, “ Beni polise vereceksen de sana yalvarıyorum ne olur en azından kızım… bana sadece biraz zaman ver, yalvarıyorum.” cümlesiyle sona ermiş ve ondan sonra tek kelime etmemişti.
Adamın evine vardıklarında, kendisinden rica edildiği üzere aşağıda bekledi. Karısının hafızasını kendisine teslim edildikten sonra da kendisini epeyce bir şaşırtmış olan bu adamın arkasından öylece bakakaldı. Bu sırada pencereden kendisine bakmakta olan saçları ve kaşları dökülmüş 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu gördü. Kafası o kadar karışmıştı ki toparlayana kadar yürümek istediği ve bir türlü toparlayamadığı için evine yaklaşık 2 saat boyunca yürüyerek dönmüştü.
Evine döndüğünde hemen hemen iki haftadır hep olduğu gibi oğlunu teyzesiyle oynarken buldu. Koşar adımlarla oğluna sarılarak bağrına bastığında uzun zamandır hissetmediği “şükran” duygunun bütün bedenini kapladığını hissetti. Dakikalarca sarıldıktan sonra oğlundan lunaparka gitmek için hazırlanmasını istedi.
Kaybettiği eşinin kardeşiyle baş başa kaldığında ise hafıza çipini ona verdi; “ Birbirimizin başına gelebilecek en güzel ihtimaldik ve bu ihtimal için her şekilde minnettarım. Benim onu veya onun beni yeterince sevemediğini düşündürebilecek ve karımla olan anılarımıza saygısızlık etmeme sebep olabilecek hiçbir şeyi istemiyorum. Bunu oğlumuz için zamanı gelinceye kadar saklar mısın?”
Akşamın devamında oğluyla lunaparkta vakit geçirirken ikisi de yaşadıkları kayıptan beri ilk defa gerçekten gülebilmişlerdi. Eve dönüp, masal okuyarak oğlunu uyuttuktan sonra ise yine kedere boğuldu. Ancak keder bu sefer onu başka bir baba ve çocuğu için bulmuştu. Gece boyunca onları düşündü. Sabah ilk iş bugün tanıştığı baba ve kızın evine gidecek, onlara elinden gelen yardımı yapacaktı. Hem de sadece basit bir hafıza çipi için değil, küçük kızın yaşamaya devam etmesi için. Çünkü hayat ihtimallerden ibaretti ve karısını kaybetmesinden bu yana yaşadığı her şeyin, milyarlarca ihtimali eleyerek bu küçük hasta kız ve babasıyla tanıştırması insanı yüreklendiriyordu, özellikle de her yeni günün öncekilerden bağımsız ve sayısız yeni ihtimali doğurduğu gerçeğinin farkına varıldığında.