Deniz Erbulak’tan çocuklar için polisiye

Çocukların çok sevdiği yazarlardan Deniz Erbulak genç okuyucuları için polisiye roman türünde yazdığı ilk kitabıyla okurlarıyla buluşuyor.


Öncelikle yeni kitabınızın yolu açık olsun. Polisiye türünde bir kitapla okurlarınızın karşısına çıktınız ilk defa. Bu fikir nereden çıktı?

Genç okuyucu için ilk polisiye serimiz oldu. Yetişkin romanlarımda arka fonda bir polisiye akış tercih ettiğim çok oluyordu. Bu kez gençler için de bunu yapmak istedim.

Polisiye türünde yazmayı sevdiniz mi peki? Özel bir hazırlık ya da çalışma yaptınız mı başlamadan evvel?
Genç okuyucu hızlı gelişen olay akışını seviyor. Bu da polisiyeye yakışıyor. Yazmadan önce değil ama yazarken o bölümde kullandığım bilgileri araştırdım. Bilgisayar oyunları, kullanılan şifreler, gazetecilerin ve polisin birlikte çalışma şekilleri gibi konularda biraz bilgi edinmek gerekti. Araştırma ve yazma iç içe geçerek ilerledi.

Kitapta üç kardeşin sıradan olduğunu düşündükleri hayatlarından bir maceraya dönüşen olaylar zincirine tanıklık ediyoruz. Biraz da yazarından dinleyebilir miyiz Tuhaf Tesadüfleri?
Macerayı macera yapan roman kahramanlarımız aslında. İkiz olan Batu ve Caner heyecanı seven gençler. Batu dijital dünyaya hâkim. Caner ise biraz daha hareketli olmayı seviyor. Kız kardeşleri Naz ise onlardan iki yaş küçük. Ama çoğunlukla son dakika çözümlerini bulan da o. Üç kardeş birbirleriyle didişip duruyorlar. Ama birbirlerini de iyi tamamlıyorlar. Akademisyen olan anne-babaları bir seyahate çıkınca amcaları Çılgın Çetin onlarda kalmaya geliyor. Patırtı da o zaman kopuyor. Çünkü Çılgın Çetin, gazeteci ve her seferinde kendini de yeğenlerini de serüvenin tam ortasına atmayı başarıyor. Tabii bir de amcalarının mesai arkadaşı Engin var. Onun neşesi ve kaygısız hali, serüveni komik hale getiriyor. Böylece hepsi birden bir kaçakçılık çetesinin peşine düşüyorlar.

Z kuşağı özellikle son dönemde üzerine en çok konuşulan konulardan birine dönüştü. Kitapta da bilhassa yeni jenerasyonun ilgi ve fikir alanlarına dair pek çok detaya rastlıyoruz. Bunları takip etmek, anlamak, hikâyeye dâhil edebilmek için nasıl yollardan geçtiniz?
Biliyorsunuz yetişkin romanlarım da var ve bu konuda yoğun çalışıyorum. Ama gençlere yazmak benim için baştan beri vazgeçmediğim bir şey. Genç okuyucu insana çok şey öğretiyor. Fikrini söylüyor, eleştiriyor, beğenisini coşkuyla aktarıyor. Ben de onları gözlemliyorum, dinliyorum, anlamaya çalışıyorum. İki oğlum bana bu konuda hep ipuçları verirler. Birlikte sosyal medyayı, paylaşımları, videoları, dizileri, filmleri ve kitapları takip eder, yorumlarız. Z Kuşağı’nın müthiş bir ironi yeteneği var. Birçok konuyu aynı anda düşünebiliyor ve yönetebiliyor. Hele de dijital alanda. Onların hayatını izlemek, anlamak ve yazmak müthiş.

“Tesadüf sandığımız tuhaf olaylar bizi soluksuz maceralara götürür” diyorsunuz. Siz kendi yaşantınızda tesadüflere inanır mısınız?
Evet, hayat milyonlarca tesadüfü getirip önümüze bırakır. O anda da birçok seçenek oluşur. Siz de ne yapacağınızı seçersiniz. Böylece tesadüfleri, bilerek çizilmiş bir yola dönüştürürsünüz. Bazıları beklemediğimiz hoş sürprizler olabilir ve bazıları da hiç tatlı olmayabilir. Bu kitaptaki gibi tehlikeli de olabilirler. Gizemli ve şüphe uyandırıcı da. İşte o zaman; ne yapacağınız ve tesadüfü kendiniz için neye dönüştüreceğiniz size kalmış. Naz, Batu ve Caner, tesadüfen karşılaştıkları durumları birer maceraya çevirmeyi seçiyorlar.

Kitabın çizgi romanı andıran çizimlerinin hikâyeye kattığı heyecan ve duygu da bir o kadar dikkat çekici. Doruktan Turan’la bir araya gelmeniz ve çalışma süreciniz nasıl gelişti?
Doruktan Turan müthişti. Bence bir hikâyeyi, yazar kadar derinden hissederek görmek ve bunu herkesin öyle görebileceği sahneler haline getirmek çok zor bir iş. Bir de tabii, çizgi-roman, çok kendine has bir alan. Kendi kuralları ve hikâyeyi resmetme kalıpları var. Bunu bozmadan bir romana yerleştirmek zordu. Ben romanı bitirdikten sonra editörümüz Keriman Güldiken ve Doruktan Turan ile hikâyeyi sahne sahne tarayarak çizimleri yerleştirdik. Sevgili Keriman Güldiken, çizgiroman tavrından uzaklaşmamamıza, bunların birer kitap resmine dönüşmemesine çok dikkat etti. Bir de Doruktan Turan’ın hayal ettiği bazı detaylar o kadar güzeldi ki, ben romanda yazdığım birkaç noktayı değiştirip onun çizimindeki gibi tarif ettim. Mesela Naz’ı kesinlikle daha karizmatik hale getirdiğini söylemeliyim. O kadar titizlendik ki, çocukların yaşadığı apartman dairesinin ve odalarının krokilerini çizdik, eşyalarının üzerinde konuştuk. Kıyafetleri tek tek inceledik. Çizim karelerinin hangi açıdan o sahneyi görmesi gerektiğini tartıştık. Bir film setinde gibiydik. Çok yorucu ama çok eğlenceli bir çalışma süreciydi. Bildiğim kadarıyla Türkiye’de ilk kez çizgiroman-roman aynı metinde buluştu.

Tuhaf Tesadüfler bir serinin ilk kitabı aslında. Bu serinin kalanında bizi neler bekliyor, şimdiden biraz ipucu isteyebilir miyiz?

Deniz Erbulak’tan çocuklar için soluksuz bir polisiye

Karakterlerimizi artık yakından tanıdık. Kalabalık ve eğlenceli bir kadromuz var. Naz, Batu ve Caner; yalnız kaldıklarında kendi başlarının çaresine bakmaya alışkın, becerikli çocuklar. Tabii biraz da meraklılar ve dikkatlerinden de bir şey kaçmıyor. Bilirsiniz, merak ve fazla şey görmek hep insanın başına iş açar. Neyse ki amcaları ve Engin var. (Yoksa maalesef mi demeliyim?) Maide Hala’yı da unutmayalım. O da olaylara son noktayı koymayı seviyor. Sanırım bir sonraki macera onları yine hiç beklemedikleri bir anda bulacak. Bir tatilde ya da bir seyahatte… Kim bilir?

Sizin polisiye türü ile aranız nasıl? Bu türde okumayı sevdiğiniz yazar ya da kitaplar var mı?
Polisiyeye bayılırım. Polisiye sevmeyen var mıdır zaten? 12-13 yaşlarımda babam Agatha Christie romanlarıyla tanıştırmıştı beni. Yutar gibi okurdum. Bir edebi türü hangi yazarla seviyorsanız, ömür boyu o yazarın kurgu biçimini arıyorsunuz. Ben de hep, kapalı devre diyebileceğim türde polisiyeleri sevdim. Yani suçlu olabileceklerin küçük bir listeyle sınırlı kaldığı, belli bir mekânda geçen, bir bulmaca gibi kurgulanmış polisiyeleri. Mesela Yaprak Öz, Yıldız Alatan karakterinin maceralarını tam da bu biçimde yazarak yerli polisiyede farklı bir yol açtı. Bu türe ait son okuduğum roman ise; Evelyn Hardcastle’ın Yedi Ölümü. O da müthiş bir kapalı devre polisiyesi bence. Ben de bu romanda apartmanın içine, evin odalarına sıkışıp kalmış kaçma kovalamacayı severek yazdım.

Son olarak, bu kitap sizin yazın hayatınızda nasıl bir anlam ifade ediyor?
Bir romanı, gençler için, onların diliyle ve onların hayatı algıladıkları şekilde kurgulayabilmek birinci sırada benim için. Bunu yaparken dili iyi kullanmayı, karakterleri sağlam tahlil etmeyi, gerçeklik hissini verebilmeyi de kendime şart koşuyorum hep. Bu şekilde pek çok gençlik kitabım var. Ama bu sefer ilk kez onlar için polisiye yazdım. İlk kez, okuyucu olarak benim de peşinde sürüklendiğim bir türü, genç okur için seçtim. Aslında bir yerde kendimi denedim. Onlar kadar hızlı düşünebiliyor muyum, onların beğeneceği kadar iyi oyun kurabiliyor muyum diye. Heyecan verici ve öğreticiydi. Umarım severler.