Atanasia Yeorgiadu adıyla 1891 yılında Sarıyer, Büyükdere’de İstanbul’da doğmuştu Deniz Kızı Eftalya. Babası “Yorgaki Efendi” adıyla bilinen jandarma yüzbaşısı idi ve çok musiki sever bir insandı. Evine gelen konuklara mutlaka saz çalar, sazlı sözlü sofralarda ağırlardı. Musikinin eksik olmadığı bir evde büyüyen küçük kızı Atanasia ise daha çocuk yaşta onun sazına eşlik etmeye başlamıştı.
Sıcak yaz gecelerinde ise sık sık babası ile Boğaz’da sandal gezilerine çıkarlardı. Atanasia, henüz beş altı yaşlarındayken, denize olan sevgisi sebebiyle Rumca “deniz kızı” anlamına gelen Eftalya lakabını almıştı. Çocukluğunda başladığı babasının sazına eşlik etme sevdası genç bir kıza dönüştüğünde dinleyeni mest eden büyülü bir yorumcuya dönüşmesine sebep olmuştu. “Mehtabiye” denilen musikili Boğaz geceleri boyunca şarkılar söylerdi Eftalya. Civardaki sandallardan ve kıyıdan bu büyüleyici sesi duyanlar ise Boğaz’ın karartısıyla kendi evladı gibi sarıp sarmaladığı bu genç kızı göremez yalnızca büyüleyici sesini duyarlardı.
Kısa sürede dinleyeni mest eden sahibi belirsiz bu ses Boğaz’da bir efsaneye dönüşmüştü. Sureti görülmeyip yalnızca sesi duyulduğundan dinleyenleri ona Deniz Kızı adını takmıştı. Kendisinin gerçek bir deniz kızı olduğuna inananların sayısı ise hiç de azımsanamayacak bir boyuta gelmişti.
Hatta kendisinin sadık dinleyicilerinden olan Udi Yorgo Bacanos’un ağabeyi Aleko Bacanos efsaneye beslediği hayranlıktan dolayı ona adadığı “Gel Ey Denizin Nazlı Kızı” isimli şarkıyı yazmıştı.
“Gel ey denizin nazlı kızı nuş-i şarab et
Çık sahile gel sinede bir alem-i ab et
Mestane bakışlarla beni mest-ü harab et
Çık sahile gel sinede bir alem-i ab et “
Bir süre sonra Deniz Kızı adıyla, Boğaz’ın örtüsü altında bir efsane olarak devam ettirdiği müzik yaşamını sahne ışıklarının altına taşımaya karar veren Eftalya, efsane olduğu Deniz Kızı adını benimseyerek Galata’nın müzikli kahvelerinde sahneye çıkmaya başladı. Deniz Kızı’nın Galata sahnelerindeki müzik serüvenini sonsuza kadar değiştiren ise Türk müziğinin önemli bestekarlarından kemani Sadi Işılay ile tanışması oldu.
Aralarındaki musiki birlikteliğinin aşka dönüşmesiyle evlenen ikili ilk plaklarını 1923 yılında Fransa’da doldurdu. Takip eden yıllarda ise Avrupa ve Orta Doğu’da konserler verdi. Dar-ül Elhan ( İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı ) adına plak dolduran ilk gayrimüslim sanatçı olması sebebiyle hiçbir plağında Eftalya adını kullanamadı. Bunun yerine çeşitli takma Türk isimleri kullanıldı ki yalnızca “Soprano” , “Hanım “ gibi isimlerin kullanıldığı plaklar da oldu.
Belediye Konservatuarı için kayıt yapan ilk Yunan kadın şarkıcı; “Geceleri insanlar kim olduğumu bilmeden sesimi dinlediler” dedi.
Atatürk’ün huzuruna çıkıp söylediği şarkılar ile beğeni kazanan sanatçı 1930 yılından sonra ise gerçek adını gizlememiş, adı plak kapaklarında “Deniz Kızı Eftalya Hanım” olarak yer almıştır. Deniz Kızı ismini alışının hikayesini kendisi şöyle açıklamıştır:
“Ben beş-altı yaşımdan beri bu ismi taşırım… Hatta daha garibi “Eftalya” ismini yadırgarım… Asıl ismim “Deniz Kızı” imiş gibi gelir… Deniz Kızı ismi bana nasıl verildi? Çok küçüktüm. Babam saza pek meraklı idi… Babamın misafirleri geldiği zaman o saz çalar, ben de şarkı söylerdim. Büyükdere’de otururduk. Mehtaplı gecelerde daima sandal gezileri yapardık… O zaman babam sandalda bütün gece bana şarkı söyletirdi… Sesim az zamanda bütün Boğaziçi’nde meşhur olmuştu… Geceleri mehtapta bizim sandalın arkasına 20-30 sandal takılır, beni dinlerlerdi… Fakat hiç kimse benim kim olduğumu bilmiyordu.. Halbuki incecik sesiyle şarkı söyleyen bu gece şarkıcısına bir isim koymak lazımdı. ‘Deniz Kızı’ demeye başladılar… İşte Deniz Kızı bu beş yaşındaki Eftalya idi.”
Rötar Yapan Ada Vapuru
Eftalya Hanım’ın Yedi Gün Dergisi’nin 12 Nisan 1933 tarihli sayısındaki röportajı onun halk tarafından ne denli sevildiğini de bize gösteriyor.
“Bir sabahtı… Adadan ilk vapurla dönüyorduk… Yolcular azdı. Hepsi de Adanın ve İstanbul’un en kibar, en maruf simaları idi… Yaz sabahı çok hoşuma gitti, güvertede oturduğum kanepede biraz uzandım. Bir şarkı tutturdum… Bir şarkı, bir şarkı daha… Sadi de keman çalıyordu… Saatler geçti baktım kara görünmüyor. Sordum:
-Neredeyiz kuzum Sadi?
O da farkında değildi. Etrafına bakındı:
-Bilmem…
Biraz sonra kaptan yanımıza indi:
-Affedersiniz… Ben bir kabahat ettim… Sizin vapurda olduğunuzu gördüm… Fırsat bu fırsattır diye dümeni çevirdim. Hayırsız Adayı geçtik… Yolcular da “İlle kaptan vapuru İstanbul’a geç götür. Mesuliyet bize! İşi hallederiz.” diye başladılar. O gün Adadan ilk vapur İstanbul’a saat ikide geldi. Bunu hiç kimse bilmez.”
Deniz Kızı Görmeye Gelen Adalılar
Deniz Kızı Eftalya hanımın olaylı bir Kıbrıs konseri var. Perşembe gazetesi yazarı Naci Sadullah bey şöyle yazmış o günlerde:
“Kıbrıs’ın önemli tiyatrolarından birinde Denizkızı Eftalya Hanım sahne alacaktır. Halkın ilgisi o denli yoğundur ki, bilet gişesindeki biletçiler halkı zorla geri çevirmektedir. Salon tıklım tıklım doludur. Denizkızı Eftalya Hanım sahneye çıktığında adeta gök gürültüsünü andıran ve Eftalya hanımın alkış zannettiği bir gürültü başlar. Denizkızı kendisine eşlik eden eşi kemancı Sadi Işılay beye döner ve bu ilgiyi İstanbul’da bile görmedik biz der. Ancak, daha ilk şarkıda seyirci salonu terk etmeye başlar. Bir grup seyirci organizatör ve biletçilerle münakaşa eder, kendilerini dolandırıcılıkla suçlarlar. Herkes şaşkındır. Çok geçmeden olayın iç yüzü anlaşılır. Seyirciler şarkı dinlemek için değil vücudunun yarısı balık, diğer yarısı insan olan denizkızını görmek umuduyla tiyatroyu doldurmuştur. Olayın devamını Eftalya Hanım dinleyicilerin bilet paralarını iade etmekten başka çaremiz
kalmamıştı diye anlatır.”
Deniz Kızı Eftalya Onuruna Ayışığı Turu
4 Ağustos 1936’da 45. doğum günü için belediye nakliye şirketi onun şerefine ay ışığında bir tur düzenledi. Eftalya Hanım için dört tekne süslendi ve yüzer sahne yapıldı. Tekneler Bebek’ten başlayarak Kanlıca, Yeniköy, Beykoz ve Büyükdere’de iskeleye doğru yola çıktı. Gemide yer almayı başaramayanlar, tekneleri kıyıdan renkli fenerlerle karşıladı. Programda Eftalya’nın çok sevdiği Zeybekiko dansları yer aldı.
Rivayete göre; Eftalya bu gecede üşüyüp hastalanmasındı ve iyileşemedi. Bu masal gibi hayat kalp yetmezliği nedeniyle 1939 yılında son buldu. Deniz kızı Eftalya Aya Triada kilisesinde düzenlenen törenin ardından Şişli Rum Ortodoks Mezarlığı’na defnedildi. Mezarı başında udi Aleko Bacanos, Eftalya hanım için bestelediği “Gel ey denizin nazlı kızı nuş-i şarab et” adlı şarkıyı son kez onun için seslendirir.