Bedri Baykam’dan Bedri Baykam’a sevgilerle…

Bedri Baykam’ın 143’üncü kişisel sergisi ‘Kayıp Eşyalar Atölyesi’, sanatçının kendisiyle, yine kendi zihninde çıktığı bir randevu niteliği taşıyor. Sanatçı, dış bir gözle, Baykam’ı yine Baykam ile bir satranç maçında karşı karşıya bırakıyor.


Bedri Baykam, Piramid Sanat’ta açtığı 143’üncü kişisel sergisi ‘Kayıp Eşyalar Atölyesi’nde izleyiciyi nesneler aracılığıyla zihninin derinliklerine doğru, yöntemi kendisi tarafından belirlenmiş bir yolculuğa çıkarıyor. Sanatçı sergide, ‘Karşıdan genç Bedri Baykam gelse kim bilir onunla ne konuşurduk?’ sorusunun cevabını arıyor. Bu melankolik sonla biten bir kaybediş hikâyesi değil. Bedri Baykam ‘Çapraz Dalga Zamana Karşı’ kitabında Paris’teki bir gezisi sırasında 30 sene önceki haliyle karşılaştığından bahseder. Aklında kalan o asi genci şu cümlelerle anlatır: “Beyninden neler geçtiğini çok iyi biliyorum: Hayat sonsuzdu, aynen başarı hanesine sıkılmadan ısrarla yazdığı sevgilileri gibi! Tüm dünya nasıl olsa gezilecek, fethedilecekti. Yaşam sonsuz başarı alternatifleri saklıyordu. Her şey görülmeli, her şeyin tadına bakılmalıydı ama zaman sonsuz olduğu için o aralar her gün aynı yere gitmekte de bir sakınca yoktu.”

Bedri Baykam’dan Bedri Baykam’a sevgilerle...

Kayıp Eşyalar Atölyesi

Baykam’ın Amerika’da bulunduğu günlerde giydiği bir tişört, kırık ayna parçaları, bir zincir, farklı yapıda ve desende kumaşlar, oyuncaklar serginin katmanlarından birini oluşturur. Baykam, ‘Kayıp Eşyalar Atölyesi’ sergisinde klasik resim anlayışının dışına taşıyor. Hatta adeta yeni dışavurumcu üslubun da tanımını değiştiriyor. Sergi, Baykam’ın üslubunun zaman içinde evrildiği yeri, geçtiği yolları, geride bıraktıklarını ve henüz atılmadığı maceralara dair karmaşık bir anlatıyı izleyiciye sunuyor.

Sanatçı, çalışmalarında farklı teknikleri bir arada kullanıyor. Belirgin figürler, tanıdık yüzler veya gündelik nesneler dışında- bir leke dengesi gibi gözükürken detaylara inildiğinde formu oluşturan katmanlar tek tek anlaşılmaya başlıyor. Baykam’ın çalışmaları sanatçının kişisel hafızası ekseninde belli bir bütünlük oluşturur; kayıplar ve yeniden buluşmalarla birlikte harmanlanan sergide izleyici kendi yaşamına dair izler bulurken; sanatçıya da kendisiyle yüzleşebileceği bir alan yaratıyor. Sergi mekânı adeta Bedri Baykam’ın hayatının belli bir dönemine dokunmuş, o ana tanıklık etmiş ama zaman içinde kaybolmuş eşyaların toplandığı bir kayıp eşya bürosuna dönüşüyor. Baykam bu durumu şöyle tanımlıyor: “Kaybolan hiçbir şey yoktur aslında; değişen sadece olaylara, insanlara ve fikirlere olan mesafemizdir.”

Bir dizi görsel mektup

‘Kayıp Eşyalar Atölyesi’nde yer alan tüm çalışmalar, zamanın akışının tersine giden ve sanatçının geçmişin farklı anlarındaki kendine yazdığı bir dizi görsel mektuba dönüşüyor. Sanatçı geçmiş yaşamına bir övgü ya da saygı duruşu niteliği taşıyan çalışmaları bir noktada genç Bedri Baykam’a ithaf ediyor. Aslında hiç yitirmediği, dolayısıyla yeniden bulması gerekmeyen o genç adamın bunları okuduğunun, izlediğinin ve yorumladığının farkındadır.

“Ben hiçbir şeyim ama ben her şeyim” diyen Bedri Baykam’ın 2017-2020 arasında ürettiği ‘Apollinaire’in İlham Verici Tanrıçaları’, ‘Yağmurlu Aşk’, ‘Benim Zaman Ötesi Avangardlarım, Helena ve Arthur’ gibi çalışmalarının da yer aldığı sergi, 30 Eylül’e kadar Piramid Sanat’ta.