[3d-flip-book mode=”fullscreen” urlparam=”fb3d-page” id=”2178″ title=”false”]
12 Aralık 1925 tarihinde Tahran’da dünyaya gelen Ahmed-i Şamlû, bir subay olan babasının görevi nedeniyle çocukluk dönemini başta Zahidan ve Meşhed olmak üzere kuzeydoğu ve güneydoğu İran’da geçirdi. Orta öğrenimini programlı bir şekilde yürütemeyen Şamlû liseyi Tahran’da tamamladı.
1952 yılından itibaren iki yıl Macaristan elçiliği kültür müşavirliği görevinde bulundu. 1954 yılında siyasî tutuklu olarak on dört ay hapis yattı. Daha sonra sinemaya yönelen Şamlû, birtakım belgeseller hazırladı, çeşitli senaryolar yazdı. 1972 yılında tedavi amacıyla Almanya’ya oradan Amerika’ya gitti. 1977’de siyasi nedenlerle bir yıl Amerika’da ikamet etti. Ardından İran’a döndü. 1988’de İkinci Uluslararası Edebiyat Kongresinin davetiyle Almanya’ya gitti. Değişik Avrupa ülkelerinde kültürel ve edebî faaliyetlerin ardından İran’a döndü. 1990’da Amerika’da çeşitli edebî etkinliklere katılan Şamlû, Berkeley Üniversitesinde çağdaş İran edebiyatı dersleri vermek üzere misafir öğretim üyesi olarak bir dönem görev yaptı. Orada Human Rights Watch’ın “Free Expression” ödülünü aldı. 1991’de İran’a döndü. 2000 yılında 75 yaşında Tahran’da vefat etti.
Asıl ilgi alanı şairlik ve yazarlık olan, 1940 yılından itibaren şiirlerini çeşitli yayın organlarında yayınlanmaya başlayan Ahmed-i Şamlû, çağdaş Fars şiirinin önemli şairlerinden biri, “Şi’r-i sepîd: Serbest Şiir” diye bilinen aynı zamanda “Şi’r-i Şamlûyî: Şamlû Şiiri” adı da verilen tarzın öncüsü ve sosyal içerikli çağdaş şiirin güçlü kalemlerindendir. Bu şiir türünde şair, aruz musikisini bir tarafa bırakmakta, kelimelerin musikisini kullanmaktadır. Şamlû, gençlik döneminin heyecanlı yıllarında sosyal konulara ağırlık veren bir halk şairi olarak öne çıkmış, özellikle eserlerinden bir kaçını adadığı son eşi Aydâ aşk konulu şiirlerinin ilham kaynağı olmuştur.
Aşıkça
Seviyorum seni diyen,
Üzüntüye boğulmuş
Sesini kaybetmiş bir şarkıcıdır.
Keşke dili aşkın olsaydı.
Binlerce mutlu kakül,
Gözlerindedir senin.
Binlerce suskun kanarya,
Boğazımda benim.
Keşke dili olsaydı aşkın.
Seviyorum seni diyen,
Mehtabını arayan gönlüdür
Gam yüklü bir gecenin.
Keşke dili olsaydı aşkın.
Gülümseyen binlerce güneş,
Salınıp yürümenle ışıldar senin.
Binlerce ağlayan yıldız,
Arzularımda benim.
Keşke dili olsaydı aşkın.
1941 yılında müttefik güçlerin İran’a yoğun saldırıları günlerinde ateşli nasyonalistler arasında yer alan Şamlû, müttefiklere karşı mücadelelerini sürdürdü ve yakalanarak hapse atıldı. Bir yıl kadar hapishanede kalıp 1944 yılında hapisten çıktıktan sonra artık geri kalan öğrenimini tamamlamak için son kez şansını denemek istedi ve Rızaiyye’de birtakım özel gayretlerde bulunduysa da başarılı olamadı. Bu son teşebbüsünde de başarısız olunca artık kendisini bir bireyi olduğu toplumun içerisine bıraktı.
Bundan sonraki hayatının önemli bir bölümü, gazetecilik, yazarlık ve araştırmalarla geçti. Bütün bu çalışmalarının ürünü olarak da çok sayıda makale, tercüme, roman, hikaye ve hepsinden daha önemli olarak halk kültürünü yakından ilgilendiren konularda inceleme ve şiirleri kendisinden sonraki nesillere armağan olarak kaldı.
Bir ulusalcı şair olarak çağdaş Fars edebiyatında yerini alan Ahmed-i Şamlû, İran’daki İngiliz petrol tesislerini ulusallaştıran ve 1951-1953 yılları arasında başbakanlık görevinde bulunan Başbakan Muhammed Musaddık (ö. 1967) hükumetinin derinden bağlı taraftarlarından biriydi. Özellikle Fransız yazarların eserlerinden Farsça’ya çeviriler yapan, birtakım eserleri de önemli dünya dillerine çevrilmiş olan, aynı zamanda birkaç tiyatro da kaleme almış olan Şamlû, Hâfız-i Şirazî ve Mevlanâ başta olmak üzere bazı ünlü şairlerin seçme şiirlerini de seslendirmiştir.
Gençlik döneminin heyecanlı yıllarında sosyal konulara ağırlık veren bir halk şairi olarak öne çıkan, her türlü imkandan yoksun yoğun halk kesimlerinin problemlerini ve sıkıntılarını yakından gözetleyen, onlarla birlikte feryad ederek bu sorunları ortadan kaldırmaya çalışan şair, bir süre sonra ümitsizliğe kapılır ve halktan kaçmaya, gizlenmeye başlar. Bu tedavisi mümkün görünmeyen hastalığının ilacını en güzel şekilde aşkta bulan şair, siyasi ve sosyal faaliyetlerini bir tarafa bırakır; sonu belli olmayan siyasi mücadeleler, sosyal konulu şiirler yerine gönlünü güzellerin zülüflerinin kıvrımlarına kaptırır, kendisini aşkın ve sevginin kollarına atar. Şamlû’nun şiirleri asıl bu dönemde toparlanarak daha olgun bir yapıya kavuşur. Onun gerçek ilham kaynağı ve öğretmeni bu aşktır. Üç defa evlenmiş olan Şamlû’nun son eşi Ayda, onun aşk konulu şiirlerinin ilham kaynağı olmuştur. Eserlerinden bir kaçını şiir ve şairliği seven Ayda’ya adamıştır. Şamlû, Ayda’nın ve Ayda da Şamlû’nun tutkunudur.
Ahmed-i Şamlû, çağdaş İran edebiyatının en büyük şairlerinden biri olarak bilinmektedir. Gerçekte bir halk şairi olan Şamlû bütün hayatı boyunca halkının özgürlüğü için, halkının olumsuzluklar karşısında direnişini övgüyle dile getirmek için elinden geleni yapmış ve şiirlerini de bu konularla ilgili olarak kaleme almıştır.
Şiirlerini “İ. Bamdâd”, “İ. Subh” ya da “Bamdâd” mahlaslarıyla kaleme alan Ahmed-i Şamlû, roman, hikaye ve tiyatro dallarında da eserler vermiş, klasik metinlerin tashihiyle de uğraşmış, çocuklar için yabancı dillerden hikaye çevirileri yapmış, çeşitli konularda araştırmalarda bulunmuş, değişik konularda makaleler kaleme almıştır.
Ahmed-i Şamlû şiirlerinde telmîhi daha çok siyasî ve sosyal duygularını, bu duygularından kaynaklanan düşüncelerini dile getirmek için kullanmıştır. Bu yüzden onun şiirlerindeki telmîh sadece telmîh olsun amacıyla değil, arkasında başka birtakım görünmeyen amaçlar da taşımaktadır ve asıl hedeflenen de budur:
Aydınlık ufuk
Bulacağız biz güvercinlerimizi yeniden bir gün
Ve tutacak güzelliğin elinden sevgi.
Bir gün en küçük şarkı öpücük olacak;
Ve her insan,
Her insan için
Kardeş olacak
Artık insanların kapılarını kilitlemedikleri bir gün,
Karışmıştır kilit efsanelere
Ve gönül
Yeterlidir yaşamak için.
Her sözün anlamının, “sevmek” olduğu bir gün
Son söz için söz peşinde koşmayasın diye.
Her sözün ahenginin “yaşamak” olduğu bir gün
Ben son şiir için kafiye arama sıkıntısına düşmeyeyim diye.
Her dudağın bir “şarkı” olduğu bir gün
En küçük şarkı öpücük olsun diye.
Senin geldiğin, gitmemek üzere geldiğin bir gün
Ve sevginin güzellikle bir olduğu gün.
Güvercinlerimize yeniden yem serptiğimiz bir gün
Ve ben o günü bekliyorum,
Artık
Olmayacağım
O günü.
Şamlû’ya göre şiir bir süngüdür. Onu düşmanlarla mücadelesinde bir darağacı olarak kullanmaktadır. Her zaman baskıcı ve despot rejimler karşısında dimdik ayakta durmuş, asla cellatların kanlı çizmelerini öpmeğe yanaşıp da yüzsuyunu dökmemiştir. Halkıyla aynı kaderi paylaşmış, onlarla aynı yolda yürümeği tercih etmiştir. Sadece kendi ülkesi ve halkının problemleriyle değil dünya halklarının problemleriyle ilgilenmekten har zaman zevk almış, insanlığın ortak problemlerini haykırmıştır dizelerinde. Dünyanın her köşesinde direnişçilerin başarısızlıkların durumlarında öylesine can alıcı mersiyeler yazmıştır ki şüphesiz Fars edebiyatında bunun benzeri az görülür.
Şamlû ve Şir-i Sepîd
Avrupa edebiyatlarında da bir tarz olarak benimsenmiş olan, “Blank Verse” adıyla bilinen, vezni olan ama kafiyesi bulunmayan “Şir-i Sepîd: Beyaz Şiir”, İran’da Ahmed-i Şamlû öncülüğünde ortaya çıkmıştır. Ancak biraz Avrupa’daki şeklinden farklı olarak Fars versiyonunda vezinden de kaçılmaktadır. Bu türde şiir yazanlar ne vezin ve ne de kafiyeyi göz önünde bulundururlar. Bizzat Şamlû’nun ifadelerine göre bu tarz şiir vezin ve kafiyeden illa da uzak olmak zorunda değildir.
Yine bu dönem şiiri, çok karmaşık teknik gelişmelerin olağanüstü etkisinde kalarak sonuçta hem psikolojik deneyimler, sanatkarların bireysel ve özel girişimleriyle önemsenecek kazanımlar elde etmiştir. Değişimin kültürel etkenleri, yabancı dillerden (Avrupa dilleri ya da doğu dillerinden) yapılan şiir çevirileridir. Fransız direniş şiirinin izleri ve etkileri de bu dönem şiirinde gözlemlenmektedir. Fransız direniş şiirinin önde gelen isimlerinden Paul Eluard (ö. 1952) ile Louis Aragon (ö. 1982), Şamlû’yu yoğun etkilerinde bırakan kişilikler arasında yer alırlar. Bu etki özellikle de onun aşk konulu şiirlerinde kendisini açıkça göstermektedir. Şamlû’nun, “Ayda Der Âyine”si Aragon’un, “Elsa Der Âyine”sini anımsatır.
Ahmed-i Şamlû’nun İslam devrimi öncesine kadar on iki, toplam olarak on sekiz şiir mecmuası yayınlanmıştır. Aynı zamanda güçlü bir yazar da olan Şamlû’nun özellikle roman türünde eserleri, makaleleri, daha çok yabancı yazarlardan olmak üzere tercümeleri ve telif eserleri vardır.
Ahmed-i Şamlû’nun en önemli eserlerinden biri olan Kitâb-i Kûçe, kelimeler, çeşitli konulardaki deyimler ve atasözlerine yer veren bir sözlük niteliğindedir. İran toplumunun inançları, gelenek ve görenekleri, oyunları, halk şarkıları ve türküleri, terane, tasnif, atasözleri, dualar, nefretler, yeminler, övgü ve yergiler, cümleler ya da cümlecikler halindeki ifadeler, şiir ve mısralar türünde halk sözleri ve diğer türlerden madde başı olarak alınan kelimeler ve açıklamalarına yer verilmektedir. Eserin şimdiye kadar XIII cildi yayınlanmıştır.
Burada birkaç şiir mecmuası tanıtılarak bazı şiirlerinin Türkçe çevirilerine yer verilecektir.
1. Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode (1946)
Yeni Nimâ tarzı şiirde 1946 yılında ortaya çıkan eserlerden biri de Ahmed-i Şamlû’nun Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode adlı ilk şiir mecmuasıdır. Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode, Ahmed-i Şamlû’nun klasik şiirlerden tutun çağdaş Fars şiirinin kurucusu Nimâ tarzı şiirlere, hatta daha sonraları şi’r-i sepîd adıyla bilinen bir tarz olan tamamen vezinsiz, kafiyesiz bir tarzda kaleme alınmış şiirlere varıncaya kadar yer verdiği şiir mecmuasıdır.
Romantik bir atmosferde yazıldığı anlaşılan bu mecmuadaki şiirler okuyucuyu da derinden etkileyecek bir tarzda kaleme alınmıştır. İfadelerin keskinliği ve yakıcılığı şairin özel hayatındaki sıkıntılarından ve yaşam tarzından kaynaklanmaktadır. Yine şairin özel hayatı ve içinde bulunduğu toplumun yansımaları açıkça kendini göstermektedir. Sürekli iç dünyasındaki sıkıntılardan dolayı ah çeken şair, dizelerinin kelimeleri arasından sızıp akan iniltileri, hayatın çarpıklıkları, sevgilinin vefasızlıkları, dünyanın gaddarlığı, bizzat yaşadığı sıkıntılar onun dünyasını karartan etkenler arasında yer almakta, yer yer aşktan ve ölümden de söz etmektedir. Ancak bu konular onun şiirinde yüzeysel, geçici ve derinliği olmayan bahisler olarak görünmektedir.
Bekleyiş Derdi
Geçti gece yarısı ve gelmedi sevgilim…
Yandı gönlüm bekleyiş ateşiyle, yükseldi göğüs kafesimden dumanı. Doldu kadehim gözyaşımla, aldı aklımı üzüntü şarabı. Gelmedi ama ince belli sakim, oturmadı yanıma.
Gelirim dedi… sabah oldu gelmedi! Gelmedi ve gelmeyecek çünkü yok hiç verip de durduğu söz… Yanmamış o hiç, ne bilsin yanmayı. Çekmemiş hiç sıkıntı, ne bilsin derdi. Beklememiş hiç o nereden anlasın bekleyişin acılığını.
Etek Etek Gözyaşı
Gündüzümsün benim ey karanlık gece!
İki kara gözüsün ya da sevgilimin
Uzunluğun siyah zülüfleri gibi
Siyahlığın gönlü gibi sevgilimin
Kucağına onun hayaliyle nice
Gözyaşı dökmüşüm gözlerimden
Gönül sırrımı söylemişim nice
Uyanık kalmışım seninle birlikte nice
Bilirsin kan döktüğümü gözümden
Habersiz değilsin nasıl olduğumdan
Dimdik bir servi gibiydi boyum
O servi boy eğildi şimdi
Dimdik idim servi gibi bir zamanlar
Dayanılmaz şerhine bu hikayenin
Uçarken arşın pervazlarında
Kırdı aşk kanadımı, düşürdü değerimi
Yıkıldım dayanamam artık, eyvah
Karardı hayatım aşktan karardı
Yandım, yandım, yazık, yazık
Ey şeyh, yoksa günah mıydı aşk?
2. Kat’nâme (1951 )
Ahmed-i Şamlû’nun bir diğer şiir mecmuası da 1951 yılında yayınladığı Kat’nâme’dir. Kat’nâme, bir bakıma şairin bir özeleştiri bildirgesi, aynı zamanda geçmişinde bir şekilde işlemiş olduğu suçlardan dolayı istiğfar ve bağışlanma isteğidir.
İntihar Eden Adamın Şarkısı
Ne suyunu verdim
Ne bir dua okudum
Dayadım boğazına hançeri
Uzun bir can çekişmeden sonra
Öldürdüm onu.
Ona : “düşmanın diliyle
konuşuyorsun” dedim
Ve
Öldürdüm onu…
Franko’yu gösterdim ona
Ve Lorka’nın tabutunu….
Öldürdüm onu
-Kendimi-
Unutulmuş nağmesinde
Kefenledim onu.
Şimdi bu, benim
Ve siz iş hastaları!
Grevin kızıl zehrini
Ücret ilacınız yerine koyuyorsunuz çaresiz
Şimdi bu, benim…
3. Hevâ-yi Tâze (1957)
Ahmed-i Şamlû’nun hayatının üçüncü onlu yılının sonlarında kaleme almış olduğu şiirlerinden oluşan bu kitabı; korkunç bir tufan, kızgın bir sel içerisinde sinirli isyankar ve kışkırtıcı bir çehre, asi bir toplum, gelenekler… daha da ötesi şiirin karşısına asi bir çehreyle ortaya çıkmaktadır. Elbette bütün bunlar o dönemlerin hizipleşmeleri, yoğun hareketliliğinden kaynaklanmaktadır. Her mısra bütün imkanları kullanarak son hızla kat edilmesi gereken bir caddeye benzemekte, her mısra, isyan, kızgınlık mücadele ve çatışma dolu. Şamlû bu eseriyle gerçek kimliği, bağımsız ve özgün tarzı olan bir şair olarak çağdaş Fars şiirindeki yerini almaktadır:
Süngüsüdür şiir bugün halkın!
Çünkü şairler,
Daldırlar halk ormanının
Gül bahçesinin yasemin ve sümbülü değiller falanların!
Herkesin aşkı
Gözyaşı sır,
Gülümseyiş sır,
Aşk sır.
Aşkımın gülümsemesiydi o geceki gözyaşı.
Anlatacağın bir hikaye değilim.
Söyleyeceğin bir şarkı değilim
Duyacağın bir ses değilim
Göreceğin bir şey değilim.
Bileceğin bir şey değilim…
Ortak bir derdim ben,
Çağır beni.
Ağaç ormanla konuşur
Bitkiler toprakla
Yıldızlar büyük gezegenlerle
Ben seninle konuşurum.
Adını söyle bana.
Elini ver bana.
Sözünü söyle bana.
Kalbini ver bana
Ben anlamışım senin yaralarını
Senin dudaklarınla konuşmuşum bütün dudaklar için
Benim ellerim tanır ellerini sadece.
Aydınlık yalnızlığında seninle ağlamışım.
Dirilerin hatırı için.
Karanlık mezarlıkta seninle birlikte okumuşum,
En güzel şarkıları.
Çünkü bu yılın ölüleri,
En aşık dirilerdi.
Ver ellerini bana
Alışıktır ellerin bana.
Ey geç bulunan, seninle konuşuyorum
Bulutun tufanla konuştuğu gibi
Yağmurun denizle konuştuğu gibi
Kuşun baharla konuştuğu gibi
Ağacın ormanla konuştuğu gibi
Çünkü ben anlamışım senin yaralarını
Çünkü sesim
Alışıktır sesine.
4. Bâğ-i Âyîne (1959)
1959 yılında yayınlanan Ahmed-i Şamlû’nun Bâğ-i Âyîne adlı şiir mecmuası, şairin henüz ümitlerini kaybetmemiş olduğu gösteren dizelere yer vermektedir. Ancak tanımadık dostlarının birer birer etrafından yanık yıldızlar gibi soğuyarak ayrıldıklarını kara toprağa döküldüklerini görünce sessizlik köşesinden çıkıp fanusunu eline alarak halkın arasında olanca gücüyle feryadını yükseltmektedir:
Hey!?
Bakın caddeye camların arkasından
Bu sabah kanıdır, sanki kaldırımda
Böylesine çarpıyor kalbi güneşin
Damlalarında yağmurun
Döndüm yoldan ben
Ümit dolu bütün ruhum
Çarpıntı dolu kalbim çatlarcasına
Hey!?
Bu sabah kanıdır, sanki kaldırımda
Böylesine çarpıyor kalbi güneşin
Damlalarında yağmurun
Bakın caddeye camların arkasından!
Görün kaldırımda kanı!
5. Âyda der Âyine (1964)
1964 yılında yayınlanan Âydâ der Âyine adlı şiir mecmuasıyla Ahmed-i Şamlû, insanlara olan aşkının biraz soğumaya yüz tutuğunu, onlara kızgın ve kırgın olduğunu dizeleriyle ifade etmektedir. Onlara yıllardır beslediği sevgisini azaltmış başka bir tarafa, sevgilisi Ayda’ya sıkı bir aşkla bağlanmıştır.
Gidelim ey sevgili,
Ey biricik sevgili!
Tut benim elimi!…
Ayda, Şamlû’nun üçüncü hanımıdır. Ahmed-i Şamlû, ondan önce sırasıyla 1947 yılında Eşref-i İslâmiyye, ve 1957 yılında Tusî-yi Hairî adında iki hanımla daha evlenmiştir. Şamlû’nun 1341 hş./1964 yılında evlenmiş olduğu Ayda’nın gerçek adı, Rita Atans Serkisiyân’dır. Şamlû, şiirlerinde Ayda adına çok yer vermektedir. Bu da onun bu hanımına ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Ayda’nın Ahmed-i Şamlû’nun şiirindeki etkisi o kadar güçlüdür ki, şair her şeyini, bütün varlığını ondan bilmektedir. Şiir mecmualarından ikisini de onun adına kaleme almıştır:
Hayatımın peri yüzlüsü
Ayda
Bir bağışlama gülümseyişidir…